30 Aralık 2012 Pazar

Kırmızılı Kız

             Normalde pazar akşamları gece yatmadan banyo yaptırılırdık benden bi yaş küçük kardeşimle,bazen o önce banyo yapardı,bazen de ben.Banyodan sonra sobanın yanına koşardık,üstümüz başımız kurulanır,donlarımızı bi çırpıda annemiz giydirir,saçlarımız taranırdı.Kardeşimle durmadan sobanın üzerine tükürürdük.Annem gördüğü zaman kızardı ama çok hoşumuza gidiyodu bu tükürme işi.Daha sonra okul için çantamız hazırlanırdı.Tırnaklar kesilir,yatağa girilir,sonra kardeşimle makara yapardık.Makara dediğim Tsubasa'nın son bölümü,(bilenler bilir) şapkalı efsane kaleci Genzo Wakabayashi'nin o topu nasıl çıkardığı hakkında falan konuşurduk.Daha sonra ise sıcaklığın verdiği mayışmayla uykuya dalardık.O pazar günü erkenden banyo yaptırmıştı annem bizi.''Akşama düğün var dönüşte geç olur'' demişti.Banyodan sonra en güzel elbiselerimizi giyindik.Hiç unutmuyorum üzerimde diz kısmında pokemon baskılı kot pantolon,oduncu gömleği,onun üzerinde de şuan 50 yaş üstü amcaların giydiği desenli hırkam vardı.Düğünleri kardeşimle çok seviyoduk.Çünkü uslu durursak bi süre sonra babam şişe Pepsi'lerle bizi ödüllendiriyordu.Hemen bitmesin diye pipetle çektiğimiz kolayı tekrar yine içine höpürdetiyorduk.Bi süre sonra kolanın asidi kaçmış şekerli sudan farklı kalmıyodu.Ama en azından dışından belli olduğu üzere pek de hijyenik olmayan sürahilerle gelen bol sulu limonatalardan içmiyorduk biz kardeşimle.3 saati aşkın süredir elimizden düşürmediğimiz kola şişesiyle düğünü bitiriyorduk.Piste çıkmazdım hiç.Hatta günümüzde düğünlerde oradan oraya koşturup yerinde durmayan çocuklar gibi de değildik biz.Masada izlerdik olan biteni.Zaten her zaman düğünlerde piste çıkıpta hünerlerini gösterenlere gıpta ile bakmışımdır,benim için büyük cesaret isteyen bi durum bu.Ben zaten oynamayı bilmiyorum da,oynamayı bilsem de çıkar mıyım onu bile bilmiyorum.Düğünlerde zeybek oynayan çocukları hep kıskanmışımdır zaten,çocuktaki hava Oscar alan adamda bile yok lan,bütün kızların dikkatini çekmeyi başarıyo haliyle.O düğünde de ağzımda pipet kolayı içip içip içine tükürürken gözüme bi kız takılıyo.Pist görüş alanımı engelleyen yuvarlak kolonu kendime siper ediyorum ve durmadan kıza bakıyorum.Üzerinde kareli kırmızı tonlarında bi gömlek,altında kırmızı bi etek,ayağında da beyaz k.çorap ve kırmızı şirin bi ayakkabısıyla kombinlenmiş saçları örgülü kız.Zaten yapıcak pek bişey de yok,kızı kesmeye başlıyorum ben,gözüm hep kırmızılı kızda.Beni görsün diye iyice kolonun kenarına geliyorum.Sandalyede daha dik oturuyorum sanki çok uzun boyluymuşçasına.Bi ara benim tarafıma doğru bakıyo,elimi kaldırasım geliyo o an,kaldırmıyorum ama ondan başka herşeyi yapıyorum zaten,belli de ediyorum kendimi,bakışıyoruz,daha sonra gözlerini kaçırsa da o da bakıyo arada.Biz bi süre böyle devam ediyoruz.Takıdan sonra bunlar ailesiyle masadan kalkıyolar.Aile dediğim bi annesi bi de ablası var.O sırada babam geliyo masaya.''Ben Fadime ablanları eve bırakıp gelicem bi yere ayrılmayın uslu durun''diyo kardeşimle bana.''Ben de gelicemmm''diye üsteliyorum ve hemen babamın elini tutuyorum.Arabanın arkasına geçiyorum hemen,sonra kapı açılıyo.Önce kırmızılı kız biniyo arabaya,sonra ablası,sonra da annesi Fadime abla.Ben bacaklarımın arasında Pepsi şişesiyle pipeti şişenin içinde çeviriyorum.Sonra Fadime abla başımı okşayarak ''Bu senin büyük oğlan mı Saaalimm ağabeyyy '' diye soruyo babama.Babam da ''Evet büyük oğlan bu bizim'' diyo.Ben o sıra başımı iyice eğiyorum.Kadın bana ''Ben senin guççüğükene (küçükken) altını alıveriyodum yavruum utanma utanma '' diyo yanağımı sıkarak.Benim karizma eksilerde tabi.Gerçi o hırkayla hiçbir kız düşüremezmişim ben de o ayrı konu.Ben bi ara saçları örgülü kırmızılı kıza bakıyorum ve kola içer misin diye işaret yaparak elimde tuttuğum şişeyi gösteriyorum.O'da elleri birleşik bacaklarının arasında kafasıyla hayır işareti yapıyo.Evet deseydi ne içecekti onu da bilmiyorum gerçi koladan başka herşey vardı içinde.(Allahın pisi bee !..)
Neyse sonra evlerine geliyoruz,kırmızılı kız annesinin elinden tutarken ''güle güle'' der gibi bi bakış atıyo bana,ben de elim camda ona''görüşürüz'' der gibi bi işaret yapıyorum elimle.
            Aradan yıllar geçiyo,ve biz gerçekten de yıllar sonra görüşüyoruz,daha sonra söz nişan derken evleniyoruz.Bi tane de çocuğumuz var adı Mert.İşte bu da benim hikayem..

           Demek isterdim ama öyle değil tabi,görüşmedik hiç onunla,ismini bile öğrenemedim,düğünlerde gözüm hep onu aradı ama bulamadım,ama ne zaman bi düğüne gitsem,kolonun arkasından örgülü saçlarıyla beni izliyomuş gibi hissederim.Umarım mutludur şimdi.
       
         Bu yazı da senin içindi saçları örgülü kırmızılı kız.Gece gece kulağını çınlattıysam affola,kendine iyi bak.













23 Aralık 2012 Pazar

Utanç

             Mezun ve işsiz olmak..O kadar büyük bi sorunmuş gibi bi de içine ata ata kendini bunalıma sokmak.Bir de bütün bunların üzerine herkesten kendini soyutlamak.Üzerinden hiç çıkarmadığın depresyon kapşonlunla bütün gün odada kendini kitap ve filmlere vermek.Sakallarının uzaması,günleri karıştırman,sabah uyanman için bi sebebinin olmaması,kendine bakmaman vs.vs..

              İki hafta önce ...
Bi arkadaşımla buluştuk.Eşi evi terk etmiş.Eşini de daha önce ailesine karşı savunduğu için ailesiyle de arası bozuk.İntihar edicem diyo çocuk durmadan.İki arkadaş bütün gece yanındaydık.Koskoca adam,bütün gece ağlamaktan, ve '' Neden ben aabi neden benn ... '' diye isyan etmekten kafayı yemek üzereydi.Neden ayrıldıklarının vs.detayına girmiyorum.
              Bugün ...
Üniversiteden arkadaşlarla buluştuk Beykoz'da.Oturduk bişeyler içtik.Arkadaşıma '' Ne zaman evleniyosunuz kanka '' dedim.Ev falan alınmış sadece düğün tarihi alıcaklardı.Nişanı attık dedi ve olan biten herşeyi anlattı.5 yıllık bi ilişki,kızın bazı ''b.ktan'' sebeplerinden ötürü bitmek zorunda kalmış.Neyse bu olayı da uzatmadan kapatıyorum.
            Bugün,akşam saat 18.00 suları ...
Bilenler bilir,F.S.M. çevreyolundan Kadıköy tarafına doğru gelip Ataşehir/Küçükbakkalköy sapağına girdiğinizde Sahan'ın karşısındaki ışıklarda yıllardır selpak satan bi dedeyi görürsünüz.Bugün ışıklarda beklerken göz göze geldik.Sanki bana ''Sabret çocuğum,beterin beteri var,herşey olacağına varır'' der gibi bi hafif bi tebessümle baktı.Camı indirdim,selpak aldım 2 tane,bozuk parayı uzattım.O sıra yeşil yandı zaten.Bu soğukta nasıl dayanıyo diye düşündüm,içim cızladı.İnanın 75 yaşından büyüktür o sakallı dede.Bugün kaç dereceydi bilmiyorum ama benim ayağımda bot varken yarım saatte ayaklarım donduysa o dedenin ne kadar üşüdüğünü tahmin bile edemiyorum.
            Bugün,akşam üzeri 18.05 suları ...
Evin önündeyim,arabayı parkettim.Tam eve giricem 10 mt.ilerideki çöp tenekesinin yanında 20'li yaşlardaki genç dikkatimi çekti.O da çöp arabasını parketmiş çöpün yanına.Dakikalarca karıştırıyor çöpü,poşetleri parçalıyor,her birinden bişeyler atıyor arabaya.Hiçbir şey umrundaymış gibi de durmuyor çocuğun,sadece işine bakıyor.Kendime bakıyorum,üzerimde mont,atkı,elimde bere,ayaklarımda bot var;sonra ona bakıyorum,üzerinde sadece lanet olası bi tişört var,evett..sadece bi tişört.İşte o zaman kendimden utanıyorum.Senin girdiğin bunalımın içine tüküreyim diyorum içimden kendime..
Bugün,Allah(c.c.),bana yaşattıklarıyla,karşıma çıkardıklarıyla bana hiçbir öğretmenin,profesörün öğretemeyeceği bi ders veriyo.Kendimden utanıyorum.Hayattan ve herşeyden bir anda,bir kez daha soğuyorum.Sürekli kendime kızıyorum.Sonra yine dedeyle bakışmamız aklıma geliyo.Yine kendimden utanıyorum,yine kendime kızıyorum.
         
            Bugün, saat 20:41..yani şuan ... hatta siz bu satırları okurken bile..

Hâlâ kendimden utanıyorum..ve hâlâ ,ve hâlâ...









21 Aralık 2012 Cuma

Misafirleri Severim...Kendi Evlerinde Oturdukları Sürece.

Başlangıç notu : Tamamen doğaçlama olarak can sıkıntısından yazılmaya başlanmıştır.


21 Aralık'tan,Şirince'den ve bunlarla ilgili atılan binlerce tweet yüzünden kaçtım geldim buraya.Bazen sığınacak en güzel liman oluyo twitter gibi bi deryada sıkıldığım zaman burası.Aslında kafamda hiçbişi yok.Ne yazacağımı da bilmiyorum.Belki bazı tweetlerimi biraz daha açarak anlatmaya çalışırım.Salep yaptım kendime şimdi,annemin desenli patiklerini giydim ve girdim yatağa.My Name is Khan adlı Bollywood filmini izledim az önce.Eğer yalnızsan,üniversiteden mezun olmuş ve hala istediğin gibi bi iş bulamadıysan,herşeyin üstüne üstüne geldiği halisülasyonlar görüyosan böyle filmler izlemiceksin aslında.Film dram,içinde bulunduğum durum da vahim,e ikisi bir araya gelince çakışıyo işte bişeyler.Sonra kendi kendine ''ağlamıyorum ki ben hıhh '' derken elinin tersiyle gözyaşlarını saklamaya çalışırken buluyosun.Ben salebimi höpürdetirken arka fonda Sezen'in kadife sesi dolanıyo odamın duvarlarında şuan.
                Misafir gözlemlerimle başlamak istiyorum.Gerisi çorap söküğü gibi gelir zaten.Bayram ziyaretlerinden başlayalım.Bizim evdeki bayram trafiği İstanbul'un trafiğinde yok.5 tane dayım var sadece,varın gerisini siz düşünün.2 abla var onlar evli.Bi gün gelip hemen gidiyolar,e valide sultan da yaşlandı artık.Misafire hizmet etmek bana düşüyo yani.Dolmadır,börektir,baklavadır ikram ediyosun misafire eyvallah.Çay servis ediyosun.Sonra elinde demlik yine tazeliyosun bütün odayı.Sonra yüzün buhar olmuş zar zor mutfağa kendini atmak üzereyken kıl bi misafir bağırıyo : şunu da bi tazele Murat ,gittin mi laa ?Mecbur içinden söylene söylene tekrar gidiyosun.Neyse efenim sonra masayı kaldırıyosun.Buraya kadar herşey normal.Tam masayı silerken,bütün misafirler pür dikkat kesiliyo,bütün gözler üzerinde,arabalarını çakıştıran '' dütt dütt ''yapan çocuk bile susuyo lan o derece.Bütün oturma odası ahalisi sana ve elindeki sarı bez ile masayı silmene odaklanıyo.Bazı uzaktan akraba olan tanımadığın teyzeler sanki yanındakini dürtüyomuş gibi hissediyosun.''Bunu bilmem nenin bilmem neyine mi alsak''gibi bi bakış atıyolar hem yanındakini koluyla dürterek,hem de ellerini göğüslerinde namaza durmuş vaziyette tutarak.Masayı siliyosun.Tam dönüp mutfağa giderken yine eski curcuna kaldığı yerden devam ediyo.Kadınlar dedikoduya başlıyolar yine,babam dayıma köydeki ev ne alemde diyo.çocuklar yine oyunlarına geri dönüyolar.
Bayramların en güzel tarafı kutu kutu çikolata zulası yapıyorum her bayram.Sonraki bayrama kadar anca bitiyo zaten.
       
Gelelim misafirlikteki genel gözlemlerime..

1-) Bana göre kalkan misafiri uğurlarken koridorda ''Biraz daha otursaydınız erken değil mi meyva soyardım'' tarzında üstelemek samimi gelmiyo bana.Ben hiç '' Peki madem oturalım biraz daha ''diyipte montunu tekrar çıkaranı görmedim.''Geç oldu gidelim'' derler hep suratlarındaki Küçük Emrah'ımsı ifade ile birlikte.
2-) Bayramlarda teyzelerin kolonya ikram ederken şişeyi sulu tabanca misali üstümüze fışkırtmaları bitsin bence.5 kere yeter dedikten sonra kaldırıyolar şişeyi.Bütün bayram tütün-limon-gül kolonyası karışımı bi esansla dolaşıyoruz akrabaları.
3-) Eğer sevmediğiniz misafirlerin size çatkapı gelmesinden kötü bişey varsa o da yaramaz çocuğuyla birlikte gelmiş olmalarıdır.Misafir çocuklarıyla iyi geçiniceksin abicim.Ne kadar yaramaz da olsalar,çaktırmadan cimciklediğini sansan bile,desibel rekoru kıran çığlığı ile annesini hemen gözünün içine bakarken buluyosun çünkü.Alın size gerilim konusu işte.Bi de parmağıyla seni gösterip gözlerini kısarak ''Bana vurduuuuu ühühüüü'' demesi yok mu,yalancı velet,cimcikledim bi kere.
4-) Misafirlerle oturmuş televizyon seyrederken,ne zaman bi +18 sahne çıksa kumandayı aramıcaksın.Bulamazsın çünkü.(Denendi,% 100 çalışıyor) Saçma bi konu açıcaksın mecbur,kiracıyı falan soracaksın,ya da '' Bu sene fındık yine para etmiii yeaa '' falan diye bi konuya dalacaksın.Koltuğun kenarına gizlenen kumandayı o malum sahne geçtiği an buluyosun zaten merak etme.
5-) Davetsiz gelen misafire,hiç istemiyosan,rahatın bozuldu diye ''Uff kim çekicek yaa ne güzel dizi izliyodum''diyerek suratını asa asa geldiğin kapıda ,onları gördüğünde ''Oooooo ,bu ne sürpriz ,hoşgeldiniz '' diyosun ya insanoğlu ,üstüne yorum yapamıyorum artık.(Yanlış anlamayın bu bi özeleştiri,hepimiz yapıyoruz bunu)
6-) Misafirliğe gittiğimde en çok zorlandığım hususlardan biri misafir havlusunun bulunmaması.Benim gibi titiz bi insansanız hele bu durum çok daha zor oluyo.Havlunun işlemeli kısmının ucuyla siliyorum her defasında,bazen hiç silmiyorum hatta.
7-) ''Yok yok hiç zahmet etmeyin,valla aç değilim,hiçç zahmet etmeyin'' diye üstelemeyin.Madem üstelediniz sonra gelen yemekten löpür löpür mideye indirip en çok yiyen olmayın.
8-) Sevmediğimiz ,ya da akranımız olmayan,sıkıldığımız bi misafir geldiğinde annenin misafirler gidene kadar odana defalarca kez gelerek ''Olum bi hoşgeldin desene Kemal abin gelmiş ayıp ayıp''diye üstelemesi ve senin her defasında saçma bahaneler üreterek geri savurman,sanırım hepimizin en çok zorlandığı kısım burası.

         Bağlarsak ; misafirlik kavramı benim küçüklüğümde en güzel eğlencelerimden biriydi.Soğuk kış geceleri,fokur fokur odayı ısıtan sobayla,üzerinde demlenen çaydanlıkla,eksik olmayan kavrulmuş fındıkla çok güzel geçerdi ziyaretlerimiz.Üstüne de sıcacık muhabbet ekstrası tabi.Küçükken misafirliğe beni götürmediklerinde arabayı arkadan taşlayarak ''Beni de götüreceksiniiiz ,ben de gelicem ühühü'' diyerek ağlayan ve eninde sonunda o misafirliğe giden biriydim ben.Şimdi ise en yakın akrabam olan dayımları bile sadece yılın 2 bayramında bi kaç saat görüyorum.Benim için o kavram öldü.Geleni güzel karşılarım,ama hiçkimseye de gitmiyorum.Kötü bi şey bu ama içimden gelmiyo gitmek.Misafirlik,herkesin ''Gidipte ne yapcaz hanım'' , ''Onlar bize geldi mi'' ,''Bayramlarda gidiyoruz yetmiyo mu'' gibi bahanelerle es geçilerek şuan bu hale geldi.Öldü gibi bişey yani.''İnsanın evi gibisi yok'' klişesi bünyelere etki ettikçe de günden güne etkisini kaybetti.Artık yeni evliler,bayramlarda kimlere ne kadar alacakları kutu çikolataların sayısını çıkararak ,''Bir an önce bitse de şu ziyaretler keyfimize baksak'' modundalar.Büyükler de tam tersine ''Bayram gelse de evim şenlense,torun torba görsem,iki sevsem'' diye iç geçiriyolar.Bayram ziyaretlerini misafirlik kavramının içine almazsak sanırım misafir teriminin nesli tıpkı pandalar gibi yavaş yavaş tükeniyo.Bütün suç ise lanet internette,globalleşen dünyada,twitterda,feysbukta,sosyal medyada,televizyonda.Kısacası ,bütün suç '' BİZ '' de.


Bitiş notu : Yazıma doğrudan ya da dolaylı olarak emeği geçenler :

- leptop
-kaba etimin ağrısını biraz olsun azaltan leptop masası
-Bim'de 5'li satılan çakma cocostar.
- 26 adet Sezen Aksu şarkısı ( Başlangıç : Seni Kimler Aldı ,Bitiş : Hoşgeldin )
- sütle beraber kaynattığım Nestle marka salep. (Gerçi yazıya dalıp birazını içmeyi unutmuşum)







8 Aralık 2012 Cumartesi

İnsan olamayanlar,İnsanlar,İyi insanlar.


İyi insan olmak iyi bişey mi ?Önce şu soruyu bi sorun kendinize.Üniversite maceram Ege,Marmara ve Sinop Üniversitesi üçgeninde geçti.Dolayısıyla çok daha fazla insanı tanıma,inceleme,sohbet etme,uzaktan izleme fırsatına sahip oldum.Her gittiğim okulda iyi bir insan olarak tanındım.Galiba insanlar beni sevsin istiyordum.Rahat,sessiz,kaygısız,hep olumlu düşünen,ufak hesaplar yapmayan,cömert,utangaç,yardımsever ve polyannacı biri olarak görünmeye çalışmamın tek sebebi sanırım buydu.Bütün bu özelliklerin hepsini birden bünyesinde toplamak isteyen insan korkunçtur ve inanın ikiyüzlünün önde gidenidir.Hiç kimseyle kavga etmeyen,sürekli çevresiyle uyumlu, istemediği halde her şeye olur onayı veren insanlar; sinirlerini,kızgınlıklarını,gerçek fikirlerini habire içlerine atarlar.Uyumlu ve sevilen birisi olarak tanınmak için insanın içine attıkları, iyilik denen o duyguyla erimeyecek kadar dayanıklıdır.Bu 'çok iyi' insanın içini açıp baksanız,orada kımıl kımıl hareket eden,içe atılanlarla beslenen,korkunç iki yüzlülük canlısını görürsünüz.Güzel kızın eşyalarını taşımak için başvurduğu ilk kişi emin olun bendim.’’Çok saol yaa çok iyisin’’ sözünün ardından 5 saniye sürecek çakma sırıtışını izlerdim belim ağrır vaziyette merdivenlerden inmeye çalışırken.Herhangi bir hengamede kenarda izlerdim olan biteni,tartışanların ikisi de sevdiğim çocuklar (hiç şaşırmadık desenize).Biri gelip kavgadan sonra ‘’Yaa Murat bak böyle böyle…….haksız mıyım söylesene aabi’’ dediği zaman ,’’tabi haklısın kardeşim boşver sen uyma ona o da öyle işte napıcaksın öyle kabul et diyen de ; diğeri gelip ‘’Ya Murat adam bi de utanmadan böyle böyle …….. sen söyle şimdi napmalıydım yani ?‘’ dediği zaman ‘’Haklısın da napıcaksın boşver aga üç günlük dünya lan değer mi kavga etmenize’’ diyen kerkenez de bendim sevgili okur.’’Yaa sen de çok iyisin bu kadar anlayışlı olma ‘’ dedikleri de bendim,bazı insanların omzumda huzur buldukları kişi de bendim,birinden hoşlandığımda yağmurlu bi cuma günü okul kantininde kağıt bardağı paramparça ederken utana sıkıla kıza duygularımı söylediğimde’’ Yaa Murat ,senn çok iyi birisin aslında ,ama … ‘’klişesine maruz kalıp komaya giren de bendim.İşin ilginç tarafı birileri ‘’Sen çok iyi bir insansın’’dediğinde,’’herkes olsa herkes öyle yapar’’ ya da ‘’yaa abartmayın olur mu öyle’’ gibi karşılık verdiğim için daha da bi salak durumuna düşüyomuşum ki bunu şuan bu satırları battaniyemin altından yazarken anlıyorum.’’hmm’’diye bi tepki verip ya da ‘’hee hee ‘’ diye bi bakış atarak da sohbeti bitirebilir mişim ki ‘’İyi insan’’ım ya ?Üzerim insanları diye yapmamışım hiç demek ki.Normalde olması gereken biri sizi üzdüğünde,sizin de onları üzmenizdir,ya da gitmektir.Bazıları da yapamaz bunu işte,yapmaz,gidemez.Hiçbir zaman‘’Elveda’’diyemez benim gibi insanlar.Hep terk edilirler.Hep en son giden,çıkarken ışığı kapatan bizim gibiler olur bi ilişkide.Çünkü biz karşımızdakine elveda demeden önce empati yaparız.Neler yaşayacağını düşünürüz.Çok düşünürüz,gerektiğinden fazla düşündüğümüz için de mutlu olamayız.Kendimiz için savaşmayız.Ama başkası için savaşır,elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyizBiz,çevremizdeki insanları mutlu etmek için doğmuşuz,kendimizi değil…
Ne kadar acı çekiyosan,ne kadar gözyaşı döküyosan şu lanet hayatta o kadar iyisin demektir.İyi insan olmakla canının yanması arasındaki doğru orantı,gelmiş geçmiş bütün doğru orantıların kralıdır bana göre.Şimdi sorun kendinize tekrar,düşünün bi etrafınızdaki insanları ?Çevrenizdeki,okuldaki en sevmediğiniz,size kalsa mutluluğu haketmeyen insanlar çok mutludur tahminimce.Hatta bundan adım gibi eminim lan ne tahmini.Lisedeki en serseri çocuğun okulun en güzel kızıyla çıkması paradoksu gibi bi durum bu aslında.
                Aslında her insan iyi insan olarak doğar,daha sonra her bünyeye farklı dozajlarda kötülük enjekte edilir.İşte bu dozajı en az alan insanlar ,toplumda iyi insan olarak bilinirler.Bi insanın nasıl biri olduğunu merak edersek bi başkasına sorarız onun hakkında düşündüklerini.’’Çok iyidir yaa ,melek gibi,sessiz,sakin,işten eve evden işe gider,kimsenin tavuğuna kışşt demez’’ diye tanımlanır bu iyi insanlar.İyilik yaptıkları zaman bunun farkında değillerdir,yaparken böyle bi şeyi niçin yaptıklarını düşünmezler.Bi bakıma iyi bi insan olmak,insan olmayı beceremeyenlerin de var olduğunu düşününce iyi bi şey tabi.’’Ben aslında özünde iyi bir insanım’’ diyen insandan da uzak durabilirsiniz.Siz hiç yeni tanıştığınız biriyle konuşmanın ilk etabında’’Ben aslında kötü biriyim haberin olsun’’dediğini duydunuz mu?Ayrıca her iyi insan saf değildir.Ama saf görünmekte profesyoneldir.İyi niyetli olunca hiçbir şey anlamıyorlar diye bakarlar insana.Anlamadığından değil,daha anlayışlı,farklı bi perspektiften baktığı için iyidir ya zaten. Kısacası,iyi insan olmanın kötü yanları iyi yanlarından çok daha fazla bence.He öbür tarafta nolur orasını da Allah bilir.

               Yazımı, Paulo Coelho’nun Şeytan ve Genç Kadın adlı kitabındaki konumuzla alakalı kısmından bi kesitle bitiriyorum :
"... hak etmişti bunu. iyi yürekli adam rolü oynamak, yalnızca hayatta tavır almaktan korkanlara özgü bir şeydi. İnsanın,kendinin iyi olduğuna inanması,başkalarına karşı çıkmaktan ve haklarını savunmak için savaşmaktan çok daha kolaydır.Kendinden daha güçlü biriyle savaşmak için cesaret toplamaktansa bir hareketi sessizce kabullenmek de çok daha kolaydır.Üzerimize atılan taş bize isabet etmemiş gibi yapabiliriz-ama geceleri odamızda yalnız kaldığımızda,odamızı paylaştığımız karımız, kocamız ya da okul arkadaşımız uykuya daldığında- korkaklığımıza sessizce ağlarız..





29 Eylül 2012 Cumartesi

''Çark'' ı Kahpe Felek

               
'' Şu '' nu dinleyerek okuyuver sana zahmet.

                Küçükken yaz akşamları genelde akşam üstlerinde mahalleye kamyon gelince birilerine kömür geldiğini anlardık mahallenin çocukları olarak.Eksiksiz tam kadro o sokakta kime kömür geldiyse,o evin önünde toplanırdık.Taşıyabileceğimiz kadarını elimize tutuştururlardı.Ses etmeden götürürdük kömürlüğe kadar.İmece usulü kısa sürede biterdi taşıma işi.Üstümüz başımız falan simsiyah kir pas içinde yorgun halde otururduk evin önüne.Sonra evin babası içecek bişeyler aldırırdı plastik bardakla birlikte.Kimi sarı kola,kimi ise kola içerdi.O kadar terledikten sonra o kolanın tadı bambaşka olurdu her zaman.Birlikten kuvvet doğacağını,dayanışmayı,yardımlaşmayı ilk kez orada görmüştüm ben.Bunu niye anlattım bilmiyorum lan,şimdi yazacaklarıma ısınmak içindi sanırım.
                 Bir zamanlar şöyle bir adam olayım diyordum,vazgeçtim.Şunu yapayım diyordum,vazgeçirdiler.Şöyle şöyle bi fikrim var diye izin almak isterdim''Otur oturduğun yere''dediler.Şu şeyi yapacaktım,yaptırmadılar.Şu niye böyle,diyip kurcalamak istedim,elimi tuttular.Aman bişey olmasın,evde halı kenarlarında araba kullansın,balkondan balon sarkıtsın,şirinleri,tsubasayı izlesin,yeter ki bişey olmasın başına bi iş gelmesin diye diye olan hep bize oldu.Pek çoğumuz,istediğimiz üniversitelerde,istediğimiz bölümlerde,istediğimiz yerlerde okuyamadık.Bir insanın en güzel yıllarını,saltuklular,cizye,boylam,endoplazmik retikulum,pisagor,derebeylik,metamorfoz,darülfünun,jöntürkler,aruz ölçüsü vb.gibi birbirinden bağımsız onca gereksiz bilgiyle beynimize empoze ederek heba ettiler.Askeriyedeki taktik gibi,eğer bunları boş bırakmazsak kavga etmeye,mantıklı düşünmeye,sormaya,sorgulamaya fırsat bulamazlar mantığıyla hep bişeyleri koyun gibi ezberlememizi,ve hiçbir zaman ses etmememizi istediler.Biz de onların dediğine uyduk.Bi sınavdan çıkıp diğerine girdik.Tam böyle sistemi eleştirmeye kalkışırken,yarın ki sınavı hatırlattılar bize.Boşverdik yine ezberledik 200 sayfalık anatomi notunu.Ne zaman ''Ama bu böyl..... '' diye söze başlasak ağzımızı kapattılar.Hep birileri fısıldadı ensemizden sessiz sessiz.Aman oğlum önce okulunu oku,aman oğlum önce bi diplomanı al,hobi olarak yine yaparsın,aman oğlum bi gir devlete,gerisi kebap yeaaa,aman oğlum önce bi hayatını yoluna koy sonra yine yaparsın onu,aman oğlum önce askere git bak hep engel,evlenicen engel,işe giricen engel,gel beni dinle askere git diye diye beynimizi kemirdiler ''ee büyüğüm ben bi yardımım dokunsun bi iki kelam ediyim''diye düşünen büyüklerimiz.En sonunda ne oluyosun biliyo musun ?Dünyanın en düz adamı olup çıkıyosun.Dümdüz ama,Konya ovası gibi.En sonunda hobilerine yüzmek,kitap okumak,internette sörf yapmak diyosun Cv'nde.Böyle de her konuda çok bilen mahallenin dedikoducu Müzeyyen ablaları gibi vik vik vik konuşuyosun hep,çok bilmişsin işte,kimse bilmese de iç sesin hep''lan bi sus be ooolum '' diyo durmadan.Sistemin kölesi olmucam olum ben,bak görürsünüz derken,bi bakıyosun çarka sokulan çomak olmuşsun.Kendini demir sanıyoken,suntaymışsın.Belinden kırılıyolar seni çarkın içinde.Bi daha kendine gelemiyosun.Komaya giriyosun.Kendini denize hakim bi tepede çınar ağacına yaslanmış gökyüzüne bakarak buluyosun.Ölmek istiyosun,ama ölemiyosun.10 sene önceki sen ,halini görse suratına tükürür beni bu hale mi soktun lan diye.

              Kimi ana baba 77 kişilik tıkış tıkış sınıfta çocuğumu nasıl okuturum,okul masraflarını nasıl öderim diye düşünürken,kimisi de ayfon beş 3000 liradan aşağı düşmesin hemen de herkesin eline düşmesin diye düşünür.Sen akşam trafiğinde otobüste kapının ağzında sol bacağına yer edinmeye  çalışırken,karşındaki jipte işadamının son model arabasıyla elinde aypedi ile görünmesini içine sindiremezsin.Adaletsizdir hayat kısaca.Adaletsizdir,acımasızdır.Suratına gerçekleri Osmanlı tokadı gibi yapıştırır.Tutunacak bi dalın kalmamışsa işin daha da zordur.Ölmek istersin ,ölemezsin de,acı çekersin ,ölmek istersin ,ölemezsin,acı çekersin,ölmek istersin ,ölemezsin ....












13 Eylül 2012 Perşembe

Koca Çınar



Şu nu dinleyerek okursan daha etkili olabilir,bence .

Sahildeki çay bahçesinin ortasından yükselen koccaman asırlık bi çınar olmak isterdim.Çeşit çeşit insanları kuşbakışı inceleme fırsatım olurdu.Ne muhabbetler dönerdi kim bilir.Kimi çıtır simit-çay-sigara efsane üçlüsünü hayatın bütün zorluklarına inat ''Yurdum insanının ülkeyi kurtarma politikası'' eşliğinde tadarlar.Sinirlenirler bunlar iki günde bir gazetelerdeki moral bozucu haberlere.''Yine mi şehit !...'' diye iç geçirirler.Elinin tersiyle gazeteye iki vururlar.Sesini de yan masadakilerin duyması için iyice yükselterek ''Allah belasını versin bunların !...'' diye yakınırlar.Kimi piposu ağzında İstanbul beyefendileri yakın gözlüklerini takıp pazar gazetelerinin hepsini yavaş yavaş okuyuverirler.Kimi ise saatlerce istifini bozmadan boğazın seyrine dalar,elindeki simitten bi parça havaya doğru attığı sırada ''keşke''lerle başlayan onlarca cümleyi martılarla paylaşır.Çırak Osman ''tazeliyim mi abi'' der,duymaz dalgın adam,martıya odaklanmıştır,''Nerede yanlış yaptım aabi ben'' diye iç geçirir.Dalgın adam,vapurun iskeleye yanaşmasını izler.Vapurun kenarındaki lastiklerin iskeleye  sıkıştığı zaman çıkan sesini dinler elindeki kuşburnunun dibindeki kalanı yudumlarken.İnsanların koşuşturmalarını,geç kalanları,vapura binemeyenleri,bu yüzden işe yetişemeyeceklerin suratlarındaki endişeli ifadeyi izler.Dalgın adamın eline sihirli bi değnek versen ve tek dileğin ne diye sorsan '' O ''günden öncesine dönmeyi ister.Bazen de asortik,cafcaflı yerleri sevmeyen,Ceren'e yaranmak uğruna ''Starbucks'ta buluşalım aşkımmm,2 karamel macchiatoya 20 lira bayılıcam sırf sana yaranmak için ehehe '' diye düşünmeyen sade çifte kumruların durağı olur burası.Geçerler hep oturdukları deniz kenarındaki masaya.Bütün o gösterişten uzak,sofra bezi tarzı kareli masa örtüsünün üzerinde elleri birbirine kenetli,yüzlerde birbirlerine deli gibi aşık olduğunu belli eden eşsiz bi tebessüm,çaylarını yudumlarlar.Herhalde en fazla da soğuk fırtınalı günler sıkıcı geçerdi.Kimseler uğramazdı bahçeye.Hem martılar aç kalırdı o gün,hem de simitçi Hasan amca.Yağmur diner,masaların üzeri solmuş sarı yapraklarımla bezenirdi.Galiba en sevdiğim koku da yağmur yağdıktan sonra köklerimden aldığım o eşsiz toprak kokusuydu.Rüzgar diner,çırak Osman eline odun süpürgeyi alır,hayat tekrar normale dönerdi.


             Önemli olan düştüğün zaman tekrar kalkabilmen,önemli olan çırak Osman gibi her defasında eline süpürgeyi alıp ''Hadi bismillah''diyebilmen,
önemli olan dalgın adam gibi yaptığın hataların farkına varıp ders alabilmen,önemli olan dedesinin yanında Allah,Merve'lerin yanında ona yaranmak uğruna Tanrı diyenlerden uzak durabilmen,önemli olan,kendi egolarıyla yapmış olduğu savaşı kaybedenlerin senin yapmakta olduğun savaşı kaybettirmelerine fırsat vermemen,önemli olan gecenin köründe ''Burcu beni bıraktıı ,ölmek istiyorummm ühühühü'' diye salya sümük ağladığında,o gece dünyanın dört bi yanında açlıktan uyuyamayanların ağladıklarını gözünün önüne getirip haline şükredebilmen,önemli olan bi espri yapıp 2 kızı etkilicem diye değerlerinden,ödünlerinden vazgeçenlerden olmaman,önemli olan ne acı çekersen çek,ne yaşarsan yaşa,ne kadar yenilirsen yenil,ne kadar başarısız olursan ol,ne kadar kaybedersen kaybet,hayatın yaşamaya değer olduğunu bilmen,gerisi mi ?Gerisi boş küme ..






2 Eylül 2012 Pazar

Askerlik Vol. 2


                 Günde 4 saat nöbetim vardı.Nöbetleri kulede tuttuğumuz ve hava genelde eksilerde olduğu için ,ayağında bot da olsa ,4 kat çorapta giysen ,2.saatten sonra ayaklarının uyuştuğunu ,3.saatten sonra ise artık ayaklarını hissetmediğini hissediyosun.Yine bi gün 04.00-08.00 nöbetini tutuyorum.Hava eksi bilmem kaç derece,her gece gelen tilki bile gelmez olmuş,o derece soğuk yani.Kendi başıma şarkı mırıldanıyorum.Repertuarım her zaman yarım saat içinde tükendiği için kalan 3.5 saatte bi sessizlik çökerdi nöbetlerimde.Bi çıtırdı duydum Zardanadam'ın Kaçacağım adlı şarkısını mırıldanırken.Kulenin camından baktım.Domuzdu,hem de bi kaç tane.Telsizle komutana rapor ettim hemen.Komutan da ''Kurma kolunu çek hazır tetikte bekle,merdivende olsun gözün,eğer yukarı çıkarsa sıkarsın,yoksa sıkma,ben asker gönderiyorum sana ,korkma asker''dedi.''Korkmaymış ,altıma edicem lan ben burda korkma diyosun bi de ,10 kere derin nefes de alıyim mi komutanım ?'' diyorum,tabi telsizin mandalına basmadan söylüyorum bunu :)''Alındı komutanım''diyorum.Kurma kolunu çekiyorum,yanaklara ayakkabı boyası sürüyorum, (mübalağa yaptı),Süleyman Çakır gibi burnumu çekiyorum.Kulenin kapısını aralıyorum ve merdivenin başına nişan alıyorum.Domuzlar kulenin altına geliyolar.Kule çok az da olsa sallanıyo onlar altta olduğu için.İşte o 20 saniyede neler yaşadığımı bi ben bilirim bi de Allah bilir.Neyse ki domuzlar merdivenlerden yukarı çıkmadan geri dönerek karanlığa karışıyolar.Bütün olay vuku bulduktan sonra olay yerine intikal eden Türk polisleri gibi hazır kıta askerleri geliyo bi kaç dk.sonra.''Gelirler onlar arada,havalar iyice bi ısınsın sen o zaman gör ,alış bunlara'' diyolar bana.
           Eğer bi şehrin en işlek caddesine haftasonları sabahın 8.30'unda çil yavrusu (Deyimin nasıl çıktığını merak ediyosan :Keklik kuşunun bir adı da çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca onlarla hiç ilgilenmez kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular seke seke çevreye dağıldıklarından sözün buradan kaynaklandığı söylenebilir.) gibi dağılan ,dandik bir kot,üzerine uydurulmuş sırt kısmı dragon temalı gömlek,sinekkaydı sakal,3-5 numara traşlı birilerini görürseniz onların asker olduğunu rahatlıkla anlarsınız.Zaten o saatte dışarda 3 numaralardan başkalarına pek sık rastlamazsınız.3 numaralar,o kadar belirginlerdir ki uydudan bakarak bile görebilirsiniz onları.3 numara,çarşıya gelince önce Atm'ye diğer 3 numaralardan önce parasını çekmek için koşar adım gider.Bi kaç dk.sonra bankanın önü boy boy 3 numaralarla doludur.Herkes ,badisine ''Olum bu hafta farklı bişeyler yapalım lan,her hafta aynı yaa'' gibi her hafta 3 numaraların Atm sırasında söyledikleri klişeleşmiş cümleleri söylerler.Bankadan para çekme işlemi bittikten sonra,bütçesine göre herkes kahvaltı yapmak için kahvehanelere,pastanelere,cafelere giderler.Birlikler,buralarda diğer birliklerin de katılımıyla adeta bir ordu haline gelir.Görüp görebileceğiniz en fazla 3 numara sayısı haftasonları börekçi,simitçi,internet cafelerdeki 3 numaralardır.Kahvaltıdan sonra internet cafeye gidilir.İlk işlem facebook açılır,şafak yazılır kocaman harflerle duvara.Damar şarkılar paylaşılır.Fakat akrabalar ve arkadaşlardan kimse yoktur haftasonu sabahın köründe nette haliyle.Kısa bi süre sonra yavaş yavaş uyanmaya başlar millette.Valide Sultan'ın istisnasız her hafta ''Zayıfladın mı sen yavrum ,bi ayağa kalk bakıyim ,yemek niye yemiyosun sen'' sorusu, ''Yok anne öyle gözüküyodur sana iyiyim çok şükür merak etme sen'' diye cevaplanır 3 numaralar tarafından.Çarşı izni 3 numara için candır ,altın değerindedir .Hele bir de çift çarşı vardır ki o da elmastır ,yakuttur.Bütün bi hafta içinin stresini alır çarşı izinleri.Kantinci olduğum için haftada ortalama 1000 bardak (hesapladım) çay verirdim birlikte.Hafta sonu çarşıda ise gidersin kahvaltı için en sevdiğin yere.Patates kızartmanı,melemenini,sigara böreğini söylersin,''Çay''bardağında adam gibi keyif çayını içer,günün gazetelerini sobanın yanında bacak bacak üstüne atarak büyük bi keyifle okursun.O zaman Hürgeneralsindir.Günün güzel geçmesine paralel olarak,vakitte o kadar hızlı geçer.Bütün gününü internet cafede geçiren 3 numara,sevgilisi geldiyse onunla vakit geçiren 3 numara,kahvehanelerde okey oynayan 3 numara ve şehrin en işlek caddesini(Mecburiyet Cad.)236 kez turlayarak çarşı iznini geçiren 3 numara çeşitleri vardır.Dönüş vakti geldiğinde toplanma yerinde herkesin ellerinde içi ıvır zıvır dolu poşetler,ve yüzlerde pekte belli olmayan bi somurtma ''Ulen haftaya da pazar çıkıcam,nasıl geçicek lan 8 gün :( '' ifadeleri olur.Servisle birliğe dönerken ise dışarda parklardaki herkes sana çok mutluymuş gibi gelir ,bilinçaltın gülen birini zoomlar parkta ,bi anda kendini Takeshi Kitano filminde hissedersin,çocuğu kucağında çok mutludur ,slow motion olur herşey,efkarlanırsın.Sonra birinin ''Aabi Tayvanlı bi kızla konuştum bugün'' ,bi başkasının ''Olum Kemal haftaya o ceketi ben giycem bak söz verdin '',ve yine bir diğerinin ''Parfümü kaça aldın lan,yemedik oolum nasıl kokuyo diye baktık''gibi servis dönüşü muhabbetleri konuşulur birliğe dönene kadar.Karargaha gelmek üzereyken şartelleri indirirsin,mantığı içeri sokmazsın bi sonraki çarşıya kadar,sonra da içinden ''İyi şafak attı bi tane daha en azından,atarsa 52 ''diye iç geçirirsin,kasise hızlı giren transitin tavanına kafanı vururken .

Askerlik Vol. 1

            Pazar günü öğlene doğru annem,babam,eniştem ve ben Bartın'a doğru yola koyulduk dışarıda karla karışık yağmur yağarken.Ben içimden ''Delikanlı adamım lan,aslanlar gibi yapıp gelirim inşallah,hem de 5 ay anasını satıyim nolcak millet 15 ay yapıyo bizim ki bişey mi ?''diye iç geçiriyorum ,kafamı yaslamış buğulu camı ''hoh hoh'' layıp bişeyler yazarken.Havaya bakılırsa askere gitmek için çok kasvetli bir gün aslında.Sanki kara bulutlar benimle birlikte Bartına geliyomuş ve ''Ehehehe olum napcan hacı geçer mi lan o kadar,geçmiş olsun  eheh eheh'' diyolarmış gibi düşünüyorum sulu karın cama yapışıp bi kaç saniyede erimesini izlerken.Bartın'a geliyoruz,merkezde bişeyler atıştırıp birliğe gidiyoruz.Yaklaşık 15'e yakın asker ve üzerindeki üniformadan anladığım kadarıyla bir de komutan var kapıda.Ailemle vedalaşıyorum.Bizimkiler arabaya biniyolar.Araba daha 30 mt.gitmeden komutan borazan gibi sesi ve doğulu şivesiyle ''Şınav vaziyeti allll !! diye bağırıyo .Ben ne olup bittiğini anlamadan sulu karın içinde şınavda buluyorum kendimi.Kafamı çeviriyorum bi ara.Bizim araba gözden kaybolmadan son bi kaç saniye daha bakıyorum arkalarından,''Anne ,gitmee ''diyorum ,''Şii eniştee dönün alın beni burdannn,enişteeeeee !... '' diye bağırıyorum içimden .Şınavı çekiyorum ama ruhum sanki bedenimden çıkıp arabanın arkasından koşuyo.Komutan, ''Pelikan diye bağır her şınav çektiğinde '' diyo .''Pelikann !!.. '' diyorum ; komutan ''Duyamadım,siz duydunuz mu çocuklar?Burası asker ocağı,bağırrrr, bağırrrrr !!! diyo . ''Pelikaaaaannnnnnnnn ! '' diye bağırıyorum .''Daha fazlaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa ! '' diyo komutan .Kendimi Full Metal Jacket filminin içinde buluyorum bi anda.( Filmden bi sahne için buraya alalım sizi )Sanki az sonra komutan ''Kökenler arasında ayırım yapmam !! Türkleri,Kürtleri ,Çerkezleri ve Lazları aşağılamam.Burada hepiniz aynı ölçüde değersizsiniz..!”diyecekmiş ;ben de her dediğine ''Sir,yes sir !... '' diye olanca gücümle bağıracakmışım gibi hissediyorum,yerdeki su birikintisinden yüzüme sıçrayan yağmur sularını tükürürken .''Ayağa kalk'' diyo komutan.Kalkıyorum.''İstikamet ileri ,marş''diye bağırıyo ,''İstikamet sola '' koşuyorum,''istikamet sağaaa ! '' dönüyorum ve koşuyorum .Komutan yanına çağırıyo.Gidiyorum.Elini omzuma koyuyo ve ''Gardaş ben Ergün, biz sağa şaha yaptık burda adettir her yeni gelene yaparız,Pelikan'a hoşgelmişsen,Allah gurtarsın '' diyo ve ekliyo, ''Yiyecek ne var toprağam gurt gibi açız gara şimşek yemekten bıktık''. ''Börek var çantada''diyorum,açıyorum ve hepimiz böreği löpür löpür götürüyoruz çiseleyen karla karışık yağmurun altında.Ortama adapte olmaya çalışıyorum ilk hafta.İlk gün şoka girsem de kısa sürede atlatıyorum üzerimdeki baskıyı.Kantinci oluyorum kısa bi süre sonra.Kantin,er gazinosunda olduğu için,bütün gün açılan ne olduğunu anlamadığım müziklerle işkence çeksem de bi süre sonra beynim o müziklere de bağışıklık kazanıyo.(Merak edenler için çalan müziklere bi örnek verecek olursak şuraya buyrun.Dikkat ,parçanın zihninize ilk tesir ettiği bi kaç dakika içinde mide bulantısı,baş dönmesi,şok,kısa süreli bilinç kaybı,gözlerde bulanıklık gibi yan etkiler görülebilir.)Askeriyede açılan kanalların listesini yaparsam ,1)Ekin tv 2)maxclup 3)melodi tv  4)hazar tv 5)plus tv 6)super tv 7)düğün tv 8)tvt 9)derman tv 10)planet türk 16)samanyolu tv 17 )kanal 7 219)kanal d 221 )star tv 225 )show tv 249 )cnbc-e )250)e2  sıralamayı bu şekilde yapabilirim.Düğün Tv'yi açarak Yozgatlı gurbetçi bi ailenin Mannheim'deki düğününde kız beğenen bi grup tezkerecinin kavga ettiğini gördü bu gözler sevgili okur.''O gırmızılı oynayan gız benim lannn !... '' Olum ben gördüm la önce ,benim o ,bak sen şu uzunu al '' diye birbirine vuran bi gruba her gün çay vermek zorunda kaldım ben bi süre.Günde ortalama 20 tane tost yapıyodum.Askerde yaptığım tek egzersiz hareketi tost yaparken yadigar makineye günde 2 saat bastırmaya çalışmamdı sanırım.Adam bisküvi istiyo,bakın gerisini canlı aktarıyorum : ''Bağa şordan bisküü virsene (Çocuk rafları gösteriyo ve orada 20 adet bisküvi çeşidi var.)''Adı ne ,hangisinden istiyosun''diye soruyorum tekrar gidip gelmemek için.''Yaa şu yuvarlak olan işte diyo (Oh be diyorum,demek ki Burçak istemiyo ,kaldı 19 çeşit ) ,''Arkadaşım ismi ne diyorum'' ve daha sonra parmağıyla biraz daha belirgin gösterdiği taraftan 3-4 çeşit bisküvi getiriyorum ,Negro'yu seçiyo içinden.''Adını söyleyemiyom ,dilim dolanmıyo'' diyo.''Siyah bisküvi dersin bidahakine o zaman'' diyorum. Devam edecek ..

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Ege'nin Karnı Acıktı !...






               Meraba.Beni durmadan öpen onlarca kişiden duyduğum kadarıyla sanırım adım Ege.1 yaşına yeni girdim ve hala yürüyemiyorum.Erkenden uyumazsam bazı akşamları gördüğüm,kirli sakallı adam sanırım benim babam,bi nevi dış işleri bakanım.Mamamı ve diğer ihtiyaçlarımı o gideriyo.Bir de evde bütün gün beraber takıldığımız biri var ki o da annem,yani içişleri bakanım.He bi de ablam var Zeynep,bi başka deyişle Pepee seven kız.Ailem önce ''anne''mi yoksa ''baba''mı söylicek diye iddaaya girdi.O yüzden onları söylemiyorum onlara inat .Beklesinler bi süre.İlk söylediğim ,Eskişehirspor'lu Dede oldu,sonra Real Madrid'li Pepe'yi söyledim zar zor.Kaka 'yı sevmiyorum yaa,eski formunda değil söyleyesim gelmiyo onu.Eski Samsunspor'un kalecisi vardı Agu diye.Kolay ama o da çok çocukça be abi,geç onu.

              Gündüz bütün gün evde Feriha,Doktorlar,Arka Sokaklar gibi saçmasapan diziler,kadın programları ve Zeynep ablamın yemek yediği vakitlerde de Pepe ve Caillou gibi çizgi filmler izlemek zorunda kalıyorum.Babam da akşamları genelde maç veya futbol programları izliyo,uykum gelene kadar da onunla takılıyorum.Bence hepsi zevksiz ,en güzeli reklamlar abicim.Ben reklamlarda yemek yiyorum.Bunu anneme belli etmek çok zor oldu ama sonunda başardım.Ne zaman bana yemek yedirmek isteseler ,reklam açmak zorundalar.Bana soracak olursanız dünyanın en büyük icadı emzik ,onsuz bi gün bile geçiremem sanırım .Arada bi bizim eve gelen başka kişiler de var .Onların kim olduklarını bilmiyorum,tek yaptıkları ''aşkım,bitanem,meleğim,fındık,fıstık ,prenses'' gibi terimler söyleyerek beni havaya atmaları .Ya sakalı olanlara ne demeli.Arkadaş bicimcecik çocuğum ,biraz dikkat etsene ,yalap şalap öperken hayvan gibi abanmasan şu yanağa.20 defa cetvel yiyen yaramaz çocukların elleri gibi kıpkırmızı oluyo yanaklarım.Yapmayın abiler,insan gibi öpün şu yanaklarımı.Sakallıların biri de Murat heralde ,çok sık gelir bize.Kucağına alır beni .Havaya atar,''Fındık'' der bana.Ne fındığı lan .İsmim var abi benim.Fındık ne ?Dikkat edin laflarınıza.Ne zaman ufacık bi ''pırt'' yapsam hemen ''Abla bu altına kaçırdı heralde''diyo.Yaa arkadaş hiç mi osuramıcaz hacı !...Koskoca adam otobüste yapıyomuş bunu.Bırak 1 yaşındayım rahat rahat işimi görüyim.Durmadan ispiyonlama beni .Bana her geldiğinde çikolata falan al ,görevin bu senin .

             Ev kalabalık olunca ayrı bi seviyorum ortamı.Ben ağzımda emzik etrafa şirin görünmeye çalışırken , ''Sizin kiracı naptı duruyo mu ?'' , '' Enişte Krasiç gelmiş Fener'e ne diyosun iş yapar mı? '' , '' Kabartma tozunu mu az koydum acaba abla ?'' gibi cümleleri duyuyorum etraftan.Ne zaman benimle ilgilenmelerini istesem ''Aaaaa blaaa blaaa blaaaa '' diye bağırarak birilerinin dikkatini çekmesini sağlıyorum.Dişlerim kaşındığı için salatalığı çok seviyorum.Geçen gün yine salatalık yiyorum kanepede(yemeye çalışıyorum demek daha doğru sanırım) ,elimden düşüyo kanepenin ucuna.Aslında oraya uzanmam tehlikeli,her an yere kapaklanabilirim.O sırada zil çalıyo.Annem kapıya bakmaya gidiyo.Zeynep zaten Pepee'yi izliyo transta top atsan duymaz.Eğilip salatalığı almak istiyorum ama dengemi kaybediyorum.Yere düşüyorum.Deli gibi bağırıyorum.Ufacık çocuk kanepeye bırakılır mı abi?Suç onlarda.İnletiyorum ortalığı.O kadar inletiyorum ki yoruluyorum artık.Gözyaşım kalmıyo o derece.Susuyorum yavaş yavaş.Benim kafam harbiden ,onların ki sesten şişiyo,buz koyuyolar kafama,şişliği alıyo biraz .Kim geldi diye bakıyorum ,bizim sakallı Murat gelmiş.''Gel gel iyi bok ettin'' diyorum ağzımdaki emziği sinirli sinirli yukarı aşağı oynatarak.Kucağına almalar,öpmeler,pişmanım ,''Küçük Emrah''  ifadeleri falan.Yer miyim ,yemem tabi.1,5 aylık ilişkisi biten,Berk'ten ayrılan Selinsu gibi trip yapıyorum bütün gün.Gitmiş bi de Bim'den çakma Cocostar falan almış fakir .İnsan orijinalini alır lan bari .
         Hee bi de çok güzel tiki kız pozu veririm üstte gördüğünüz gibi .Öptüm kızlar yanacıklarınızdan ,muck :)


18 Ağustos 2012 Cumartesi

Kayıp Çırak


Küçükken bi ara pazarda baharatçıda çalışmıştım.Kışları sadece pazar günleri bizim mahallenin pazarına,yazları ise haftanın 4-5 günü başka pazarlara giderdim.Ustamın adı Ahmet'ti.Ak sakallı çok baba bi adamdı .Beni evimden alır evime bırakırdı.Buz mavisi renginde bizi çoğu kez yolda bırakan,20 yıllık yadigar bi minibüsü vardı.Arkasına tıka basa malları doldurur,tahmini ortalama 30 km ile pazarlara gider gelirdik.Pazara ilk gelen esnaf biz olsakta,pazardan en son çıkan da yine biz olurduk.Zamanımızı alan çok işimiz vardı.Sadece baharat değil ,tohumlar,bisküvi,çikolata,gofret,tahta kaşıklar ve küçük plastik ev eşyaları satardık.Bunların gün içinde paketlenmesi ,ve akşam toplanması çok zahmetli bir işti.En çok soğuk günler zor geçerdi. O zamanlar da ustam hep salep alırdı bana.Hava bilmem kaç dereceyken mısır koçanları,domates,ve bütün pazarın kokusu içinde,avucumun arasında içtiğim salebin tadını,içtiğim hiç bir salepte alamadım şu ana kadar .Yanımızdaki tezgahta Niğdeli Süleyman abi vardı.Patates ile soğan satardı .Adamın toplanması 15 dk.yı almıyodu.Biz ise bütün herkes gittikten sonra anca toparlanabiliyorduk.Bizim mahallenin pazarındayken ,sınıftan birini görünce (hele ki karşı cinsse) hemen utanırdım.Sanki ayıp bir şey yapıyormuşcasına kendimi ustamın arkasına saklar ,yere eğilir ,bişey düşürmüşüm gibi yapardım.İlk başlarda sessiz, utangaç olan ben ,haftalar geçtikçe iyice alışmaya,cırtlak sesimle megafon yutmuşcasına bağırmaya başlamıştım.''Uuurfa biberi ,Maraş biberii ,Antepp(bu kısım İbrahim Tatlıses'in söylediği şiveyle) biberi ,Kastamonu biberi ,Dep Dep biberi ,buyroooooannnn !! '' diye bağırır dururdum .Ben bile bu halime şaşırmıştım ama hoşuma da gitmişti.Haftalar geçtikçe pazarcılığın inceliklerini öğreniyor,pazarlık yapmak isteyen teyzelere beklemedikleri cevaplar vererek onları şaşırtıyordum.Artık , ''Mallarımız şahane ,bulamazsın bahane bayeeeeaaaannnnn !! '' diye bağırdıktan sonra ,etrafımdaki esnaf bile bana gülmeye ,işi kaptığımı söylemeye başlamıştı.O zaman kadın iç çamaşırı satsaydık ,ben o gazla sütyen takar, tezgahın üzerinde ''İkizlere takke '' diye bile bağırabilirdim sanırım.
               
               Yine bir çarşamba günü S. 'de pazar kurmuştuk.Akşam eve dönerken Ahmet Usta bana ''Al bu yevmiyen, bu da yol parası ,seni durağa bırakıcam,şu numaraya binersen eve gidersin ,benim işim var bugün evine bırakamıcam seni '' demişti .Ben durakta gelen otobüsleri iyice takip ediyor ,bir yandan da bi elim cebimde yevmiyemi sıkı sıkıya tutuyordum.Sanırım bi saatten fazla bi süre geçmişti.Artık yanımdakilerden birine sormaya karar vermiştim.''Şu numara buradan geçiyor mu'' dedim.Adam ,''Yavrum bu saatte geçmez o ,minibüse binip şurada inmen ,oradan da tekrar başka bi minibüse binmen lazım'' dedi.Ben o sırada ,sanki kaybolmuşum gibi duygu patlaması yaşayarak ağlamaya başladım.Herkes başıma toplandı.Kalabalığın ,''K.'de çok uzak nasıl gitsin çocukcağız'' ,''Saatte geç oldu ,yok mu anası babası bunun ayıptır yaa'' dediklerini duyuyorum o sıra.Ben hala bi köşede iki büklüm ne bok yiyeceğimi düşünürken sağolsun bi abi ''Evlat ,ben şuraya gidiyorum beraber gideriz minibüsle,seni de oradan şuraya bindiririm ,şoföre de söylerim seni K.'de indirir ''dedi .Adam o gün beni kaçırsa kaçırırdı istese.Neyse ki iyi bi adama denk geldim.Beraber minibüse biniyoruz,benim başım eğik,adam ikimizin parasını da veriyo.Beraber son durağa kadar gidiyoruz.Sonra abi ,beni başka bi minibüse bindirip yol paramı vererek kaptana ''Şunu K.'da indirirsin çocuk bilmiyo''diyo.O gün ilk kez ,kaybolmanın verdiği korkuyu bütün iliklerime kadar hissediyorum.Sonunda eve geliyorum.Eve de bişey söylemiyorum boşuna telaşlanmasınlar diye.Hemen yatağıma uzanıyorum.Sonra aklıma yol param geliyo.''Aaa harbi lan bedavaya geldim ta ordan buraya ,neyse yarın ateride bi kaç el Mustafa ,bi el Tekken,bi el Metal Slug ,bi el Street Fighter atarım parayla heheh '' diye iç geçiriyorum.Kısa bi süre sonra yorucu bi günün verdiği yetkiye dayanarak kendimi derin bir uykuya daldırıyorum.




17 Ağustos 2012 Cuma

Borazan Çiçeği





Küçükken büyüdüğüm mahallede eriklerine,dutlarına daldığımız,henüz Karadenizli bi müteahhitin giripte apartman yapmadığı,tek katlı,şirin evler vardı.İşte o bahçeli evlerde genelde turuncu renkte borazan çiçekleri olurdu.Hani içinden sadece ağzımızı tatlandıracak kadar bal çıkan o turuncumsu çiçekler.Biz de mahallenin götü kaşınan bir grup salağı olarak çiçeğin içine giren arıları yakalayıp plastik bi şişenin içine koyar,havasız bırakarak öldürürdük.Herkesin bi şişesi olurdu.Akşam ezanı okununca yakalama işlemi biter,sayım işlemine geçilirdi,her gün günün galibi seçilir, diğerlerine hava atarak evine giderdi.Aslına bakılırsa riskli bir işti.Çünkü arının,sen çiçeğin ağzını kapattığın sırada her an çıkıp elini sokma ihtimali de vardi.Çoğu kez elimizi kolumuzu kaptırmıştık arılara.Ama acısı geçtikten bi kaç gün sonra tekrar gruba katılır ,arıları öldürmeye devam ederdik.Uzun bi sopası olan yukarıdaki dalları indirerek daha fazla arı yakalayabiliyordu.Bu yüzden hepimizin üzerinde ismimiz yazan birbirinden güzel sopaları vardı.Akşam eve gitmeden mahalledeki boş arsanın ücra bi köşesine saklar ,o günün yarını tekrar sakladığımız yerden alırdık.Yine bir gün tam takım olay mahallindeydim.Yukarıdaki dallardan birini sopayla indirerek içinde arı olan bi çiçeği elimle kapatırken,arı o sırada çok hızlı hareket ederek elimin arasından kaçıverdi.Arıyla göz göze geldik.''Sokarsan,ölürsün'' dedim.''Senin için ölürüm'',dedi.Artık kaçış yoktu,kabullenmiştim.''Nereden istiyosun'',dedim.''Gözünün altından''dedi.''Kol olmaz mı '' dedim.''Bıktım hacı koldan,yeni tatlar peşindeyim''dedi.Gözlerimi kapattım ve yüzümü uzattım.Sokmadan son kez ''Elveda'' dedi.Hikayenin bundan sonraki kısmını hatırlamıyorum.Uyandığımda yanımda annem ve mahalleden bi kaç arkadaş yanı başımdalardı.Biraz doğrulup ayna istedim.Aynaya baktım ve kendimi Güney Kore'li memur bi çiftin şişman ortanca çocuğu gibi hissettim.Tek gözüm görünmüyordu resmen.O gün anneme söz verdim bi daha arı yakalamıcam diye.Şişlik geçene kadar dışarı çıkmam yasaklandı.Balkondan onları izledim bi kaç gün.Anneme her ne kadar söz versem de tekrar çocukların arasına katılıp günün lideri olmayı düşlüyodum.Şişen gözüm geçmiş,tekrar kendime gelmiştim.Fakat hala yasak devam ediyordu.Ellerimi arkama alarak 3-4 adımlık balkonda ,hapisteymişim misali Tatar Ramazan gibi volta atıyorum.Bi kamyonet duruyo evin önünde.Bakıyorum kasasında kum var.Önce ''Ohaa Murat ,saçmalama otur oturduğun yerde'' diyorum.Sonra çocuklara bakıyorum.''Bugün yenicem lan seni Yusuf'' diye bağırıyo bizim tıfıl Ahmet.İçeri geçiyorum.Çaktırmadan anneme bakıyorum.Mutfakta yemek yapıyo.Aklıma kırmızı kramponlarım geliyo.Sessizce ayakkabıları alarak balkona geçiyorum.Önce kramponları kamyonetin kasasına atıyorum,sonra ise kendimi.Dilimi çok kötü ısırıyorum.Ama evden kaçmayı başardığım için dilimin acısını o sırada pek hissetmiyorum.Kamyonetten aşağı iniyorum.Sopamı sakladığım yerden alıyorum.Bi şişe buluyorum ve günler sonra çeteye katılıyorum.Haliyle o günün galibi olamasam da,''İyi ki çıkmışım evden özlemişim lan heheh '' diyorum içimden.Eve geliyorum.Babam kapıda karşılayarak,''Ooo Murat bey ,gözünüz geçmiş ,yakışmıştı yaa tekrar mı çıkartsak he ne dersin '' diyo .Babamın yüzündeki ifadeyi,az sonra gözümü morartacak olan Mike Tyson gibi hayal ediyorum.Sonrası mı ,sonrasını hiiiiiç hatırlamıyorum işte :)valla lan :)



3 Ağustos 2012 Cuma

Bazen

Okurken şunu dinleyiverirsen daha bi güzel olur sanki ..

             Bazen,ilk yaptığın uçurtmayı uzun uğraşlar sonucu uçurabildiğinde yüzünde beliren tarifsiz tebessümü özlersin.Bazen,mahalleye gelen dönen salıncağa binip ,beş dakika sonra inmek zorunda olduğunda ,salıncaktan inmeyen mahallenin zengin puştunu hatırlar ,iç geçirirsin .Bazen,futbolcu kartlarında bütün mahalleyi köküp ,yüksek biyere çıkarak kapış yapan mahallenin Yıldırım abisini hatırlar iç geçirirsin .Bazen ,sınıfta Beslenme Kolu'nu çok istediğin halde öğretmeninin başka birini seçmesini içine sindiremediğin ilkokul günlerini özlersin.Bazen ,Beden dersini Cuma gününe koydukları için sevindiğin,bazen de pazartesi günü ilk iki derse koyanlara sitem ettiğin günleri özlersin.Bazen, dünyanın en gereksiz oyunlarından biri olan ''Simiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiitttttttttt '' oyununu oynayıpta tekme tokat giriştiğin sınıf arkadaşlarının şimdi evli,mutlu ve çocuklu olduğunu görünce tebessüm edersin .Bazen kola şişesinin içine doldurduğun misketleri sakladığın o günleri özlersin .Bazen ,yakalığın kopunca ''Alllaaaah ne dicem lan anneme bu sefer ? '' diye iç geçirdiğin o cuma günlerini özlersin.Bazen,komşunun çocuğuna sinir olmadığın günleri özlersin.Bazen ,üzerinde 20.000 in 1 yazan ama içinde 9-10 tane oyun olan atari kasetlerini düşünür,takas ettiğin günleri özlersin .Bazen de içinde taso varmı diye Yasin Bakkal görmeden mıncık mıncık ettiğin çitos paketleri gözünün önüne gelir.Bazen,bayram için alınan cicili bicili ışıklı ayakkabılarını bayramdan önceki gece yatağının başucuna koyarak,''Yarın bayram,hemen uyursam hemen bayram olur ''diye iç geçirdiğin o arife gecelerini özlersin.Bazen,elinde poşetle mahallede şeker toplamaya başladığında bi teyzenin,çocukluğunda en sevdiğin ''Ender''marka çikolatasını verdiğini hatırlar ,iç geçirirsin .Bazen ,bütün aile izlediğin Kemal Sunal filmlerini özlersin.Bazen,''Büyüyünce ne olacaksın''sorusuna verdiğimiz ''doktoy olucam'' cevabını bile özlersin.Bazen,''İsveç,Norveç,Danimarka,Belçika Belçika Hollanda ,Türkiye'nin Başkenti ,Ankara'dır Ankara''diye başlayan tekerlemeleri bile özlersin.Bazen yakartop oynarken ''çingene pembesi''diye bağıran mahallenin kıl çocuğunu bile özlersin.
            Bazen ,sabaha karşı dışarıda kuşlar sabahın en güzel parçalarını seslendirirken,bir ay boyunca yağmayan yağmur ,bu satırları yazarken yağmaya başlayınca ,balkona çıkar ,kafanı dışarı çıkarır ,istemdışı gülümsersin .Bazen ,buzdolabına abur cubur yemek için gitmeye üşendiğinde ''Neyse çişim gelsin ikisini aradan çıkarırız ''diye kendini kabullendirirsin.Bazen ,sabahın altısında sen daha yatmamışken ,gözü kapalı işe giden komşunu görünce iç geçirirsin.Bazen,sabahın köründe alarm çaldığında ''Bu mu lan yaşamak istediğim hayat ?'' diye sorarsın kendi kendine ,bi cevap bulamazsın yine,kalkar hazırlanırsın işe gitmek için .Bazen ,aradan yıllar geçmesine rağmen ''O''nu hatırlatacak bişey gelir aklına ,her ne kadar unutsanda için cız eder,''Nerde acabaa ne yapıyo şimdi ? diye iç geçirirsin ,Bazen ,Kız Kulesi'nin oraya gider ,Salacak'ta çay bahçesinden bi çay alır ,köşedeki simitçiden de bi simit alırsın ,sahile geçersin ,açarsın bir türkü sessizce,derdini en iyi arkadaşına değil ,kayalara çarpan dalgalara anlatırsın .Bazen ,keşke yanımda olsaydı dersin ..özlersin lan işte,illa bi sebebi mi olcak ,özlersin işte .

27 Temmuz 2012 Cuma

KAÇIŞ


 
                         




Her zamanki gibi sabah 9'da kalkmadı .O gün 11'de kalktı.Programına göre 2 saat gecikecekti.O gün Anayasa dersinin Yürütme ve Yargı konularını bitirmesi
gerekiyordu.Askerden geleli iki hafta olmamıştı.Hiç istemediği bi hayatın kapılarını açacak olan Kpss'ye aslında çalışmak istemiyordu.Haftasonu alkol sofrasında sevmediği patronu hakkında atıp tutup,pazartesi günü yüzünde iğrenç sahte bi tebessümle ''Günaydın Birol Bey :)) '' demek istemiyordu.Sistemin kölesi olmak çocuğun en son istediği şeydi belki de.Pek gezmeye fırsat bulamadan ders çalışmaya başlamıştı.Sıcaklıkların da artmasıyla iyice bunalmıştı.Bi kahve koydu kendine ,derse başlayınca çoğu kez yaptığı gibi yarısını içmeyi unuttu.Hayatının en kötü dönemini yaşıyordu.Okulu bitmiş,askerliğini yapmıştı.Herkes artık bişeyler bekliyordu.Ailesi evlendirmek için arada laf sokup nabız yokluyordu.Oysaki cebinde kuruş para yoktu.O kadar çok sorunu vardı ki ,''tamam artık daha sorunum kalmadı heralde hepsi bu'' diye düşündüğü vakit ,hemen ardından kafasının üzerinden bi baloncuk çıkıp ''hacı beni unuttun ,bak ben de sorunum beni nasıl çözceksin lan he ?Mal !.... hahahaha ''tarzı halisülasyonlar görmeye ,gün geçtikçe baloncukların sayısı artmaya başlamıştı.Bazen kendini İstiklal Caddesi'nde ters dönen hamamböceği kadar çaresiz hissediyordu.Çığlık atıyordu fakat kimse sesini duymuyordu.Oysa ki hayatı bu kadar acımasız zannetmiyordu bu çocuk.








 Hayallerini masallardaki gibi pamuktan bi buluta düşerek yaşayacağını düşünmüştü.Fakat öyle olmadı.Bulutun içinden süzülerek yeryüzüne doğru hızla inişe geçti.Bi süre sonra yere çakılacaktı.Herşey yalandı.Herşey yapmacık geliyodu çocuk için.Etrafındaki insanlardan uzaklaşmaya,gün geçtikçe yalnızlaşmaya başladı.Bütün ulvi görevlerinin ''Oooo Murat büyümüşsün lan sen'' diye sormak olduğunu zanneden akrabalarından artık tiksiniyordu .Egolarını tatmin etmek uğruna şebeğe dönmeyi göze alan insanları gördükçe onlara acınası gözlerle bakıyordu.Bi kaç gün biyerlere kaçmak istedi.








Arkadaşını aradı.Oda sıkılmıştı.O haftasonu nereye gideceklerini bilmeden sözleştiler.Çocuğun en büyük tutkusu otostop çekmekti.Fakat bunu İstanbul'da yapamazdı.Yalova'ya feribot ile geçti.İnsanlar koşa koşa bi yere yetişiyordu.Biraz yürüdükten sonra Bursa'ya giden otobüse yer kapmak için birbirleriyle yarıştıklarını anladı.Biraz yürüdü.Otostop için müsait bi yerde bekledi.Bursa'ya mal götüren eski bir kamyon durdu.Ön tarafı doluydu.''Kasada gider misin evlat'' dedi kafasında solmuş eşantiyon Dyo şapkası olan dayı.''Giderim'' dedi çocuk.Sırt çantasını kafasına yastık yaparak yere uzandı.Ellerini açarak gökyüzüne baktı.Telefonundan Eddie Vedder açtı.Kendini Alexander Supertramp gibi hissetti uzun bi süre.Şuana kadar özgür olduğunu zanneden çocuk,şimdi özgürlüğün tadını bütün iliklerine kadar hissediyordu.Bursa'ya geldi ve arkadaşıyla buluştu.Nereye gideceklerine uzun bi süre karar veremediler.Son söz Edremit denildi.Otostop için uygun bi yere geldiklerinde evli bi çift ,çocuğu ve arkadaşını aldı.








Edremit'e kadar gittiler.Edremit'te indiklerinde hiç beklemedikleri gibi bi yerle karşılaştılar.Burayı beğenmeyip başka biyere gitmek istediler.Ayvalık'ta karar kıldılar.Tekrar otostop için yola çıktılar.Bi süre sonra pencere takmaya giden Pimapen'cinin kamyonetine bindiler.Burhaniye'ye kadar onunla gittiler.Tekrar otostop çektiler.Emekli bir çiftin emekli arabasına bindiler son kez.Çiftin Ayvalık'ta otelleri olduğunu öğrendiler.Kartlarını aldılar fakat miktarın tuzlu geleceğini düşündükleri için kesin bir  yanıt vermediler.Ayvalığa geldiler.Taksiyarhis adı verilen butik otele yerleştiler.Kafa dinlemelik mükemmel bi yerdi çocuk ve arkadaşı için.Onlardan başka da müşteri yoktu.Fakat bi gün sonra 3-4 aileden oluşan 14 kişilik İngiliz kafile geldi.İngilizler çok sıcak insanlardı.Hemen kaynaştılar.Beraber akşam yemekleri yediler.Çocukta çat pat ingilizce vardı.Arkadaşı ise çok iyi derecede ingilizce biliyordu.Sohbet ettiler.Beraber gezdiler.Güldüler,eğlendiler.Plaja gittiler,beraber yüzdüler.Cunda adasına,Şeytan Sofrasına gittiler.Acıktıkça Ayvalık tostu yediler.Çocuk çok mutluydu.Hiç bitmesin istiyodu,eve dönüp ders çalışmayı istemiyordu.Fakat her güzel şey gibi bu tatil de bitecekti.Zaman çok hızlı geçiyordu.3 gün sonra dönmek zorundaydılar.Çocuk biraz olsun kendine gelmişti.Kendini canlı hissediyordu.Ayrılık vakti gelmişti.Çocukla arkadaşı bu tatili tekrar yapmak için sözleştiler ve geri döndüler.


            








Çocuğun sınavı beklediği gibi geçmedi.Üzülmedi ama.Mertcan'dan ayrılan Pelinsu gibi yatağına koşa koşa atlayıp hüngür hüngür ağlamak yapısında yoktu.Karamsar değildi çocuk.Şimdi kafasında başka planlar vardı ama ne yapacağı belli değildi.Bütün bunların üzerine yazmaya başladı çocuk.Kimseye anlatamadığı sıkıntılarını yazarak paylaşmaya karar vermişti.Bu biraz olsun onu rahatlatıyordu.Saçma da olsa ,amatörde olsa yazmaya devam edecekti.Çünkü iyi geldiğini hissetmişti.Çünkü bütün bunları en iyi arkadaşına bile anlattığında bi kaç teselli cümlesi bi işe yaramıyodu çocuğa.Böylesi daha iyiydi.Tedavi sonuç vermişti.Artık hep yazacaktı.Ta ki mürekkebi bitene kadar .










25 Temmuz 2012 Çarşamba

Ömer ve Sabah Kahvaltısı




Kıçdonduran soğuklarının cirit attığı aralık ayının ortalarıydı sanırım.O günün gecesi her zamanki gibi alarmı kalkacağım vakitten 20 dk.öncesine kurduğumu hatırlıyorum .2 dk.lık ertelemeler bitince mecbur yataktan kalkıyorum .Günlük 3 dakikalık halıya mal mal bakma seansımı tamamlıyorum.Okula gitmek için üstümü giyiniyorum.Neyse ki her sabah olduğu gibi kız olmadığıma bu saatlerde daha çok şükrediyorum.Tipimi pek beğenmediğimden güne iyi başlamak için aynaya bakmıyorum.Kravatımı iyice bol yapıp aşağı doğru salık bırakıyorum.(lisede kravat ne kadar aşağıdaysa kızlara o kadar fazla hava attığını zannedengillerdendim ) Anneme ''Süt ısıttın mı'' diyorum(evett,uzun boylu olmamın sebebi lisede her gün süt içmemdi,basketboldan zerre anlamam).''Ocakta,biraz önce kapattım ılımıştır şimdi''diyo .(Daha sonra çiçeklerimi suluyorum ve sonra Mathilda'ya hazırlanmasını söylüyorum. Yok o Leon'du lan .) Sütümü içiyorum .Evden çıkıyorum.Minibüse biniyorum.Tayyar abiye rastlıyorum o gün.''Naber ortak'' diyo, (bazı insanlar ,naber diye sorduklarında vereceğin cevabı aslında dinlemezler ,umrunda değildir ne dediğin,zaten dünyanın en çok söylenen yalanı ''iyiyim sen nasılsın ''dır ,bunu bildikleri için seni dinliyomuş gibi yaparlar ,bana ''naber ortak''diye soran Tayyar abinin kafasında aslında 20 milyon'un Bostancı üstünü hesaplamak vardır)''İyi aabi nolsun,okula gidiyorum işte'' diyorum.Kısa süreli günlük ''muavinlik'' stajımı tamamladıktan sonra okula geliyorum.


         Fizik dersine giriyorum.Bi soruya takılıyorum.Tülin Hocayı yanıma çağırmak için parmak kaldırıyorum.Arkamda oturan Ömer ise parmağımı indirmeye çalışıyor.Sebebini soruyorum.''Olum boşver sonra söylerim'' diyo.''Söyle lan niye'' diye üsteliyorum.''Teneffüste söylicem ama nolur şimdi çağırma'' diyo.''Tost ısmarlıcaksın'' diyorum.''Tamam söz'' diyo.Kıllanıyorum iyice ve ipneliğine hocayı çağırıyorum.Tülin Hoca yanıma geliyo.Soruya bakmak için iyice masaya eğiliyo.Eğildiği gibi kalkması da bir oluyo.O zamana kadar bütün soruları şappadanak çözen Fizik hocamız ''Bu soruya teneffüste gel bakalım''diyip suratında ekşimtrak bi yüz ifadesi ile yanımızdan uzaklaşıyo.Ben ne olup bittiğini çözmeye çalışırken Ömer,Flash Tv'nin her tarafından oklar ve yazılar çıkan şok haberleri gibi ''Olum mideyi çok kötü üşütmüşüm dayanamadım osurdum'' diyerek bi süre kalp krizi geçirmeme sebep oluyo .''Aferin Ömer!!Hoca benim osurduğumu zannedicek ömür boyu ''diyorum .''Tutamadım Murat,tutamadım napıyim,açeydim gollarımı çıkma diyeydim ,sabah yediğim şey yüzünden diyeydim ama diyemedim ,bir anda çıktı ,tutamadım ''diyo Ömer.Teneffüste hocanın yanına gidiyorum .Hoca soruyu çözüyo hemen .Ben hocanın yüzüne bakıyorum ,''Hocam size bişeyi açıklamak istiyorum,aslında benim derste osurduğumu düşünüyosunuz ama ben osurmadım arkamdaki Ömer osurdu ,midesini üşütmüş dayanamamış,yanlış anlaşılmasın diye söylemek istedim ''diyemiyorum tabi iç geçiriyorum sadece malesef . ''Teşekkürler hocam'' diyorum ve çıkıyorum öğretmenler odasından .Arkadaşımı ispiyonlamak istemediğim için mi ,yoksa o olayı tekrar anlatmaya g.tüm yemediği için mi bilmiyorum ama hadiseyi bi türlü Tülin Hoca'ya anlatamıyorum .Mevzu içime o kadar işliyo ki,teneffüste bi düzine çıtır kız hocanın etrafında toplanmış sohbet ederlerken Tülin Hoca'nın beni işaret ederek''İşte bu kızlar,işte bu çocuk ! Ne yediyse artık kendine has o zehirli gazıyla beni öldürmeye çalışıyodu geçen gün,sakın yüz vermeyin bu ipneye,teklif falan ederse hayır deyin,hatta şöyle yapın bi kaçınız ona aynı yerde aynı saatte randevu verin asdasdfasd''diye random güldüğünü hayal ediyorum.Tülin hocam ,ben mezun olana kadar beni her gördüğü vakit yüzünde umumi tuvallette suların kesildiğini sonradan anladığında suratında beliren ifade ile ''Allah belanı versin lan Murat ,ne yedin olum o gün ,ne içtin o sabah '' der gibi bakmaya devam ediyo bana.Dönem sonu geliyo.Teşekkür belgesi almaya hak kazanıyorum.Tülin Hoca ismimi okuyo ..''Gelme sen gelme yaklaşma bana ,uzatın arkadaşınıza çocuklar '' dediğini hayal ediyorum .Belgeye bakıyorum ''Okulumuz öğrencilerinden 1788 numaralı Murat .... 2002-2003 yılı I.Döneminde bik bik bik bik ...... erdemli davranışlarından ve daha önce hiçkimsenin çıkaramadığı kimyasal zehirli gazlardan ötürü .... ''gözlerimi ovuşturuyorum ,kendime bi iki tokat atıyorum ve sonra tekrar belgeye bakıyorum ..''Allah belanı versin Ömer'' diyorum ,''Ne yedin lan o sabah cidden ? '' 




Edit 1 : Kıçdonduran soğuklarını kıçımdan uydurdum yok öyle bişey.
Edit 2 :Hiçbir zaman teşekkür belgesi alıp çerçevelettiremeyengillerdendim.   
Edit 3 :Ömer 'in o sabah ne yediği ise hala bir muamma.


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Pazar Arabası

           







                Mahalledeki çocukları bizim sokakta inşaatı uzun zamandır durmuş bi binanın bodrum katında topluyorum.Amacım aşağı mahalledeki çocukları da buraya çağırarak teke tek dövüş müsabakaları düzenlemek ,bi nevi Dövüş Kulübü hesabı .Ben de Tyler Durden karakteriyim ,götüm stratosferde yani o biçim kalkmış anlayacağın .Geçenlerde bizim kartelin eriklerine dalarken görmüştüm bi kaç kez ipneleri .Zaten kılım hepsine.Yer misin yemez misin hesabı sırayla indiriyorum hepsini .Bi tane dallama geliyo bu sefer ,lakabı Sarı Sefa .Beni yere indiriyo bu puşt,bi sağdan bi soldan tokatlıyo beni .En son tokat biraz daha sert geliyo .Gözlerimi açıyorum güç bela.Sefa sandığım el annemin eliymiş meğer ,''uyan'' diyo annem, Sefa kadar olmasada beni tokatlayarak ''kalk, kahvaltı hazır iki ekmek bi süt al ,ekmeği Yasin bakkaldan al taş ekmeği olsun ,yanıklarından alma !.. '' diyo .Ben yatakta oturur pozisyona geliyorum .Kendime gelene kadar halıya uzun bi süre melül melül bakıyorum .Saniyeler önce herkesi deviren götü kalkmış Tyler Durden olan ben ,şimdi ağzının kenarından salyalar akan ,sanki ailesinin ''ekmek almak için dünyaya getirdiği ,orta 3 'e giden çocuğu oluyorum .Ekmek ile sütü alıyorum .Güzel bi pazar kahvaltısı yapıyoruz tüm aile .Kahvaltıdan sonra mahalle maçında ne giyeceğimi ayarlamak için odama geçiyorum .Bakıyorum bi kaç formaya.Kırmızı renkli Okocha kramponumu siliyorum .Ardından annem içeri giriyor ve az sonra söyleyeceği o cümlenin tüm kelimeleri beynimde yankı yaparmışçasına tüm vücudumda sirayet ediyor : ''Akşamüstü pazara gidicez biyere ayrılma '' ''Ama anne mahalle maçım var akşamüstü şimdi gidelim ''diyorum ,''Şimdi olmaz ,akşamüstü gidicez,akşam pazarı oluyo ,ucuz alırız ,hem şimdi çok güneş var ''diyo .''Ama annee ,deyip son şansımla son yakarışıma başlamayı düşünürken annem kapıyı ''zannnnk ''diye kapatarak cevabını vermiş oluyo ..
                
               Sabah ekmek almaya gönderilmek için dünyaya getirildiğini düşünen ben ,şimdi de ,tekerine çürük domates yapışmış,dibinde kurumuş soğan kabukları olan ,rengi solmuş eflatun yeşil şeritli bir pazar arabası yerine kullanılmak için dünyaya getirildiğimi hissediyorum.O sırada bizim çocuklar cama taş atmaya başlıyo.Pencereye çıkıyorum ,''Hadi Murat !.., biraz antrenman yapalım akşamki maç için ,önemli maç malum ,Sefa'lar geçen haftanın intikamını alacaklarmış sözde hehehe '' diyen Onur 'a ,''ben gelemicem kardeşim,akşama pazara gitmem lazım annemle ,izin de alamadım ,siz bensiz idare edin bu hafta '' diyorum.

             Akşamüstü oluyo.Annemle hayatımda en sevmediğim yere giriş yapıyoruz.Annemin hem hamalı ,hem de en ucuz patates ,domates ,soğan ,biber ,sebze ,meyve fiyatlarını aklında tutan muhasebe elemanı gibi hissediyorum kendimi.Anneler ,neyin nerede en ucuz olduğunu,bütün pazarı tavaf ettikten sonra üst üste sorarlar .Halbuki orta 3'e giden bi velettim. O kadar şeyi nasıl aklımda tutabilirdim ki ?Domates almak için bi yerde duruyoruz.Annem domatesleri seçerken ,gözüm o kalabalıkta birine takılıyo.Eda'yı görüyorum.7-A 'daki eski sevgilim .Hemen gözlerimi tartıyı ayarlayan domatesçiye çeviriyorum ama o da beni görüyo .Bizim yanımıza doğru geliyorlar.Annesi anneme ''Allah belanı versin oğlunun !...Kızıma ne vaadler vermiş ,sonra bi peçete gibi kullanıp atmış '' demedi lan tabi sakin olun heheh ..''Nasıl domatesler iyi mi ''diye soruyo.Annem de ''en iyisi bu gibi ben alıyorum bi 3 kilo ''diye cevap veriyo .Pazardaki tüm kadınlar gibi bizimkiler de ,sanki birbiriyle yıllardır tanışıyomuş gibi bi sohbete giriyolar .Biz iki pazar arabası ise her ne kadar birbirimizden gözlerimizi kaçırsakta ,arada birbirimizi kesiyoruz .Sanki çok ayıp bişey yapıyomuşum gibi ,yer yarılsa da yerin dibine girsem diye düşünüyorum o an .Bizimkiler koyu bi sohbete dalınca anneme ilerdeki ''Üüç tane bi milyoooaaan '' diye bağıran çorapçının yanına gideceğimi söylüyorum .En azından artık çok yakında değildik .Aramızda bi patatesçi ile baharatçı bi amcanın tezgahı vardı .Neyse ki annem domatesi almayı bitirip elime sıkıştırınca onlardan biraz olsun uzaklaşıyoruz .Ben domates poşetine parmağımda yer edinmeye çalışırken ,içimden ''Allahım inşallah bi daha karşılaşmayız '' diye dua ediyorum .Fakat o dua pek işe yaramıyo o gün .4 kere karşılaşıyoruz.Bitsin şu işkence diyorum içimden .Artık takatım kalmıyo.Pazar arabasının tekerlekleri misali ,ha bire çadırların demirlerine çarpıyorum.Neyse ki annem ''tmm gidelim artık ''dediğinde biraz olsun seviniyorum.Bir anne pazarda ''tmm gidelim'' dediği zaman son bişey almadan gitmeyeceğini benim gibi tecrübeliler bilir .En azından son bişeyi alıp gidicez diye seviniyorum içimden .Pazarın çıkışından bi kavun alıyoruz.Artık işkence sona eriyo .
            
            Eve zor atıyorum kendimi .Hemen mahalleye çıkıyorum .Mahalle maçını soruyorum 10'a -7 yendik diyo Onur.Çok seviniyorum.Üstüne de ''Maçtan sonra kavga çıktı ,çoğu kaçtı ,Sefa'yı çok kötü dövdük,ağzını burnunu kırdık '' diyo .Bu kadar berbat bi pazar maceramdan sonra bu haber biraz olsun yorgunluğumu alıyo.''Tokatlasaydınız ibneyi'' diyorum.Onur '' Ne ? '' diyo.''Neyse boşver ''diyorum.O sırada Eda geçiyo biraz ileriden annesiyle ,5 oluyo bugün .Son kez bakışıyoruz ,o yaz taşınmışlardı bizim oralardan .


           Küçükken ki pazar sendromu ,şimdi yerini pazartesi sendromuna bıraktı .Küçükken ki Yasin bakkal ,şimdi yerini süpermarketlere bıraktı .Küçükken ki mahalle maçında ettiğimiz kavgalar ,oynadığımız oyunlar,daldığımız erikler ,kolalı meybuzlar,futbolcu kartları ,misketler,tasolar ;şimdi yerini Google 'a  ''Hadise frikik ''yazan ,mynette bütün gün okey oynayan ,facebookta otu boku paylaşanlara bıraktı .Küçükken televizyonda bütün aile izlediğimiz Kemal Sunal filmleri ,şimdi yerini ,bi odada diz üstünde ben ,diğer odada diz üstünde kardeşim ,aynı odada masaüstünde küçük kardeşim ,oturma odasında elinde kumanda babam ,ve bizi bir araya toplamaya çalışan biricik annemin çabalarına bıraktı .