30 Ekim 2013 Çarşamba

Musa Bey

       


             Musa Bey,sonunda emekli olmuş,emekli ikramiyesi ve 25 yılı aşkın süredir biriktirdiği parasıyla Edirne’nin küçük bi köyünden aldığı çiftlik evine kavuşabilmişti.Ev,etrafını çevreleyen günebakan tarlasının tam ortasında,ön tarafında büyükçe çardağı,çeşit çeşit sebzelerin olduğu bahçesi,tavuk kümesi ve köpek kulübesi olan ahşap yapıdaki 2 katlı eski bi yapıydı.Musa Bey,sabah kalkıp gün boyu bahçe işleriyle ve beslediği hayvanlarla ilgilenirdi.Daha sonra ise günbatımına doğru kahvesini alır,ayçiçeği tarlasının mükemmel manzarası eşliğinde her zaman oturduğu sallanan sandalyesine oturarak kitabını okurdu.Hayatında en çok hayal ettiği,en çok yapmak istediği böyle bi manzara karşısında saatlerce kitap okuyabilmekti ve sonunda hayaline kavuşmuştu.Onu tek üzen kahvesini kendisinin yapmasıydı.Eşi Deniz Hanım,7 yıl önce kalp yetmezliğinden vefat etmişti.Hayalinde eşiyle beraber ömür boyu burada yaşamayı düşlüyordu.Ön bahçede çamaşırları asan Deniz Hanım’a Musa Bey gizlice gelecek,‘’Herkese dünyada cenneti görmek nasip olmaz Deniz Hanım’’diyecek,doyasıya sarılacak,’’Hiç gitmeyelim buradan,öleceksek de burada ölelim,burada,bu evde’’ diyecekti.Musa Bey’in kendi dünyasında kurduğu bu hayaller film setinden bi sahne olsa ve dünyanın en iyi yönetmeni bu filmi çekse’’Kestikkk ‘’ diyemezdi,o kadar kusursuz ve saftı onların aşkı.
              Hasat zamanı ailesiyle birlikte köyden gelen Bekir Bey,ayçiçeklerini toplardı.İlaçlama,hasat ve pazarlama işleri Bekir Bey’in göreviydi. Sadece hasat zamanı değil,diğer zamanlarda da Musa Bey’in neredeyse bütün ihtiyaçlarıyla ilgileniyordu.Musa Bey,Bekir Bey’e emeğinin karşılığını fazlasıyla veriyordu.Bekir Bey,lakabı Koca Bekir olan,Fareler ve İnsanlar’daki Lennie karakteri gibi çok güçlü,iri kıyım bi adamdı.
              Evde televizyon,cep telefonu,bilgisayar gibi teknolojik hiçbirşey yoktu.Sadece babasının küçükken hediye ettiği antika radyosu vardı.Musa Bey,arada olan bitenleri radyo vasıtasıyla öğreniyordu.
             İki kızı vardı Musa Bey’in ve ikisi de darılmışlardı babalarına.Ne kadar yalvarsalar da Musa Bey onları dinlememiş;bütün arkadaşlarını,akrabalarını,geride herşeyini bırakıp Edirne’ye bir köye,çiftlik evine yerleşmişti.Kızlarıyla soğuk vedalaşmıştı Musa Bey bu yüzden.Bazen,kitap okurken kafasını kaldırır,yola bakar,kızlarının geldiğini,sıkı sıkıya onlara sarıldığını hayal ederdi.Özlüyordu çok,ama bi kere bile olsun gitmedi kızlarının yanına.
Günler ayları,aylar yılları kovaladı.Musa Bey,hayatından çok memnundu.Ömrünün sonbaharını ilkbahara çeviren ev,onu gün geçtikçe gençleştiriyordu sanki.Fakat sağlık sorunları arada onun rahatını bozuyordu.Kronik kalp hastasıydı Musa Bey’de eşi gibi.Yine bi gün çardakta kitabını okurken nefes alamamaya başladı,gömleğinin yakasını açacak,kolonya dökecek bile kimsesi yoktu.Ardından sandalyeden yere düştü,başında Berduş olanca gücüyle havlıyordu.Sonra birilerinin çiftliğe yaklaştığını hissederek var gücüyle koştu,biraz ileride Koca Bekir,ve yanında Musa Bey’in kızları göründü.Koca Bekir ve kızları köpeğin havlayışından kötü bişey olduğunu anlayarak çiftliğe doğru Berduş’la birlikte koşmaya başladılar.Çardağa geldiklerinde artık çok geçti,Musa Bey gözleri açık ve sanki tebessüm edermişcesine kızlarına bakıyordu.Son gördüğü kızları oldu dünyada,diğer tarafta ilk göreceği de eşi Deniz Hanım olacaktı,kimbilir..
Battaniyenin altından engerek yılanı gibi sinsi sinsi giren sabah ayazının soğuğu Musa’yı uyandırdı,daha sonra annesi seslendi,’’Kalk artık oğlum,kahvaltı hazır ekmek al gel  hemen’’ .Zar zor yataktan doğrulan Musa,hemen radyoya koştu,güzelce inceledi,göğsüne sardı onu.O sıra annesi tekrar ‘’Napıyosun oğlum radyoyla iyi misin?Git ekmek al gel hemen’’ diye söylendi mutfaktan.Gülümsedi Musa,o çiftlik için çok çalışması gerektiğini biliyordu.Ama şuan iki ekmek alacak bile parası yoktu.’’Babaaaa ‘’ diye seslendi üstünü giyinirken, ‘’ Bozuk para versene,ekmek alıcam’’.