11 Ocak 2013 Cuma

''Duygu Seli''m

              Pazartesi sabahı yine zar zor kalkabilmişti Selim,hemen Murattı sigarasından yaktı bi tane,yatmadan üşendiği için gömleğini bile ütülememişti,gri bi gömleğin üzerinde çok fazla özenmeden iki gezdirdikten sonra traş olmak için lavoboya gitti,kravatını çantasının kenarına tıkıştırdı,üstüne ceketini alarak evden çıktı.Her sabah aynı menüdeki kahvaltısını aynı pastanede yapardı.(bi porsiyon kürt böreği (aşırı bol pudralı),ve iki bardak şekersiz açık çay).Daha sonra da koşar adım vergi dairesindeki işine yetişmeye çalışırdı.İş yerindeki ambians 2 yıldır hiç değişmemişti.Duvarda,hemen köşedeki Selin Eczanesi'nin sus işareti yapan hemşireli duvar saati,dönerken takır tukur ses çıkarıp bi süre sonra çin işkencesi hâlini alan vantilatör,emekli olmasına 3 yıl kalmış ama enerjisi hiç bitmeden bıdır bıdır konuşan Saniye Hanım,ve Selim'in kanının hiç uyuşmadığı İbrahim Bey.
               Memurluğu,üniversiteden mezun olduktan sonra öylesine sınava girerek kazanmıştı Selim.3 katlı müstakil ahşap bi evin 3.katında kirada oturuyodu.Tanıyıp tanıyabileceğiniz en üşengeç insandı kendisi.Günde iki paket,bazen daha fazla sigara tüketiyodu.Evin 3 tarafı kapalı olduğu için ev çok fazla güneş almıyordu.Yan taraftaki apartman o kadar yakındı ki,komşusu Mehmet âbinin karısıyla her tartışmasını harfi harfine Selim de duymuş oluyordu.Tuvalete gittiğinde leptoptan en sevdiği klasik müzikleri playlist yaparak açar ve kapıyı aralık bırakırdı.Hayvanları çok seviyordu.Akvaryumu vardı bi tane büyükçe.Ayrıca bi de muhabbet kuşu besliyordu.Canı ne zaman sıkılsa,bi sigara yakar,balıkları seyrederdi uzun bi süre.Selim'i gören balıklar yemek saati diye düşünür,Selim'e doğru yüzerlerdi.Giyecek temiz bişi kalmadığında çamaşırlarını alt kattaki ev sahibine götürüp orada yıkardı.Yemek yapmayı bilmediği için hep dışardan sipariş ediyordu.Ev yemeklerini sadece ev sahibi Aylin Hanım getirdiği zaman yiyordu.Evin hâli Zeki Demirkubuz'un Yeraltı filmindeki Muharrem karakterinin evi gibiydi.Yaşıyordu,ama niye yaşadığını bilmiyordu.Bi beklentisi yoktu hayattan.Annesi her telefon edişinde dönüp dolaşıp lafı evliliğe getiriyordu,ama Selim'in evlenmek gibi bi niyeti yoktu.Hayatından pek memnun olmasa da bu monoton düzene alışmış görünüyordu sanki.Sabah işine gider,akşam mesai bitince evine gelir,balıklara yemini verir,kuşun suyunu değiştirir,armut koltuğuna oturup nete girer,sıkılınca film açar,pes oynar,arada kitap okur,uykusu gelince de olduğu yere sızardı.Kül tablasını ağzına kadar tıka basa dolunca boşaltırdı.Aslında çok istiyordu Monte Cristo Kontu'ndaki Sir Edmont Dantes'in hapishanedeki akıl hocası gibi birinin tekrar onu hayata döndürmesini,fakat etrafında ona yardım edebilecek hiç kimse yoktu.Arada pek bi manzarası olmayan balkona çıkar,üst üste sigara içerdi.O gün karşı apartmana birilerinin taşındığını görmüştü.Balkondan öylesine aşağıya bakarken biri dikkatini çekti.Eflatun elbiseli,etrafına gülücükler saçan,kendi yaşlarında,düz kumral saçlı bi kızdı gördüğü.Saçlarına özenle baktığı belliydi.Annesi eşyaları taşıyan nakliyatçılara ''Aman dikkat edin evladım'' diye seslenirken; Selim,kızı bi süre izledi balkondan.Ta ki kız da bi ara yukarı bakıp Selim'i balkonda görene kadar.Bi anlık refleksle kafasını içeri çekti.İçeri geçtiğinde perdeyi aralayarak bi süre daha izledi kızı.

           Yaz akşamları Üsküdar'ın ayrı bi havası vardı.Vapurların ''kalkıyoruz millet'' ,ya da ''yanaşıyoruz aabi haberiniz olsun'' modundaki iki farklı korna sesleri,martıların seslerine karışıyor,biraz da olsa Selim'in balkonuna kadar geliyordu.Selim,artık kızla balkonda karşılaşırız umuduyla durmadan balkona çıkıyor,kızın odasını izliyordu.Monoton hayatında yapılacaklar listesine onu balkondan izlemek de eklenmişti.
           Selim,o pazar günü,kahvaltısını balkona kurmuştu.Daha sonra Chuck Palahniuk'un Gösteri Peygamberi adlı kitabını okumaya başladı armut koltuğuna uzanarak.Kitabı okurken balkona,mandalla sıkıştırılmış kağıt parçası düştü bi anda.Hemen mandaldaki kağıdı açtı. ''Sapık mısın yaa !! bi daha dikizlersen seni şikayet edicemm !...'' yazıyordu kağıtta.Kağıdı okur okumaz afalladı Selim,böyle bi şey beklemiyordu,üzülmüştü,belli etmese de içten içe kendini yiyordu.Artık bakmamaya çalışıyordu karşı daireye.Aradan bi kaç gün geçtikten sonra yine balkonda sigara içerken bi kağıt daha geldi mandalla.''Geçen gün ki yazdıklarım sadece şakaydı :)Duygu ben '' yazıyordu.Selim hemen bi kağıt kalem aldı.''Selim ben de'' yazarak kağıdı mandala sıkıştırdı ve karşı balkona attı.Duygu'dan ''memnun oldum :)'' cevabı geldi bi süre sonra.Selim'' ben de :) ''diye karşılık verdi.Mesajlaşma,böyle devam etti uzun bi süre.Selim'in en büyük tutkusu bu olmuştu artık.İşten gelir gelmez balkona çıkıyor,etrafına bakınıyor,ve müsait olduğunda kağıdı karşı balkona atıyordu.Sonra içeri geçiyor,balkona gelecek kağıdı bekliyor,gelen kağıdı koşar adım alıp açıyor,hemen ardından cevap gönderiyordu.Duygu'nun yazdığı kağıtların hepsini saklıyordu,duvara asıyordu,buzdolabına yapıştırıyordu.Bi süre sonra her yer Duygu'nun notlarıyla doldu.Artık kahve içmek istediğini açık açık söylemek istiyordu.Bi kaç kere denedi ama gönderemedi kağıdı.Sonunda ''benimle bi gün kahve içmek ister misin ?'' diye yazarak kağıdı gönderdi.Cevap için bi kaç saat bekledi Selim.Sonunda beklenen kağıt geldi.''Hayır'' yazıyordu sadece.Çok üzülmüştü bu duruma Selim,umutlanmıştı oysa ki,kesin evet der diye düşünüyordu.Cevap gönderemedi bi süre,ne yazacağını bilmiyordu.Armut koltuğunda oturmuş,bişeyler yazıp yazıp karalıyordu.O sırada bi kağıt daha geldi balkona,açıp baktı hemen.'' Hiç sormayacaksın sanmıştım :)) '' yazıyordu kağıtta.Selim eliyle ''ollley beeee !...'' işareti yaparak hemen cevap gönderdi.
          O haftasonu buluştular Salacak'ta.Sahil boyunca yürüdüler.Kız Kulesi'nin içindeki kafede kahve içtiler.Sonrasında eve döndüler.Selim için ilk buluşmada herşey yolunda gitmişti.Kendini istediği gibi tanıtabilmişti.Duygu'yu tanıdıkça daha da hoşlanıyordu ondan..Notlar notları,buluşmalar buluşmaları takip etti.Arkadaş olarak başlayan bu ilişki kısa süre sonra sevgili moduna dönüştü.Telefon numaralarını bilerek almadılar.Kağıtla haberleşmek istediler,onlar için bi anı olarak kalacaktı bu.Selim'in hayatı sarı bi mandala tutturulmuş bi kağıt parçasıyla değişmişti.Duygu,Selim için bi başlangıç olmuştu.Hayata tekrar tutunmaya başlamıştı Selim.Duygu'nun annesiyle tanıştılar bi akşam yemekte.Daha sonra babasıyla da tanışmıştı.Babası işi gereği çok şehir gezmişti.Şimdi de İstanbul'a yerleşmişlerdi.Selim,hem annesi,hem de babasına çok sevdirmişti kendisini,normalde evliliğe uzak biriydi,fakat Duygu'yla tanıştıktan sonra gün geçtikçe daha da sıcak bakmaya başlamıştı evliliğe,konusunu açmayı bile düşünüyordu.15 ay geçmişti tanışmalarının üzerinden,artık karar vermişti Selim.En azından evlilik hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için Duygu'nun ağzını arayacaktı.Yine bi gün Selim'in evinde yemek yedikten sonra film izlemek için otururlarken Duygu,Selim'e ''sana önemli bişi söylemem lazım'' dedi.Selim o sıra içinden ''benden önce mi söylicek acaba ?'' diye düşünürken; Duygu,babasının hiç planlarında olmayan bir işi için tekrar Adana'ya taşınmak zorunda olduklarını,uzaktan ilişkiyi yürütemeyeceğini düşündüğü için de şimdiden bitirmenin daha mantıklı olacağını,zaten evliliği de hiçbir zaman düşünmediğini söylemişti.İşte o an Selim'in başından aşağı kaynar sular iniyordu.Gözleri karardı,hiçbir şey diyemedi,ne kadar ısrar etse bi işe yaramayacağını biliyordu.Uzaktan deneriz diye ısrar etse de istemiyordu Duygu.3 gün sonra,yağmurlu bi günde taşındılar.Giderken o sarı mandalı Duygu'ya verdi Selim,''Bi daha kimsenin canını benim kadar yakmak istemiyosan bu mandalın arasına tutturduğun kağıtları yazmadan önce iyi düşün'' diye de fısıldadı kulağına.Ağlamamak için zor tutuyordu kendisini.Son kez sarıldı sıkı sıkıya,ıslanan saçlarını kokladı,içine çekti teninin kokusunu.''Elveda'' diyebildi sessizce.Sonra ardına bakmadan sokağın köşesini dönerek kayboldu.Seviyordu hâlâ,fakat nefret de ediyordu,artık yapabileceği bişey yoktu,kabullenmek,unutmak zorundaydı.
                 Yine eski hayatına döndü.Yine ev dağınıklaşmaya başladı,yine balkona çıkıp üst üste sigara içmeye,yine olduğu yerde uyuyakalmaya başladı.En ufak bi harekette gıcırdayan ahşap zeminin sesi,muhabbet kuşunun sesi,akvaryumdaki motorun sesi,komşuların bağırış çağırışları,sigarayı içine çektiğinde filtreden çıkan sesi,arada bir buzdolabından çıkan motorun durma sesi,dışardan gelen seyrek korna sesleri,karşı apartmanlardaki klimaların sesi..Saatlerdir oturduğu armut koltuğunda hepsini duyuyordu Selim,hepsini,ayrı ayrı duyuyordu.Yaşayan bi ölü gibiydi.Avucunun içinde muhabbet kuşunu okşayarak,gözleri saatlerdir balkonun zeminine odaklanmıştı..Bi mucize bekliyordu,sarı mandalla balkonun zeminine düşecek notun hayaliydi bu...





- "Bir insana yapılacak en büyük kötülük, ona umut verip sonra hiçbir şey olmamış gibi gitmektir." ( Friends )