30 Aralık 2012 Pazar

Kırmızılı Kız

             Normalde pazar akşamları gece yatmadan banyo yaptırılırdık benden bi yaş küçük kardeşimle,bazen o önce banyo yapardı,bazen de ben.Banyodan sonra sobanın yanına koşardık,üstümüz başımız kurulanır,donlarımızı bi çırpıda annemiz giydirir,saçlarımız taranırdı.Kardeşimle durmadan sobanın üzerine tükürürdük.Annem gördüğü zaman kızardı ama çok hoşumuza gidiyodu bu tükürme işi.Daha sonra okul için çantamız hazırlanırdı.Tırnaklar kesilir,yatağa girilir,sonra kardeşimle makara yapardık.Makara dediğim Tsubasa'nın son bölümü,(bilenler bilir) şapkalı efsane kaleci Genzo Wakabayashi'nin o topu nasıl çıkardığı hakkında falan konuşurduk.Daha sonra ise sıcaklığın verdiği mayışmayla uykuya dalardık.O pazar günü erkenden banyo yaptırmıştı annem bizi.''Akşama düğün var dönüşte geç olur'' demişti.Banyodan sonra en güzel elbiselerimizi giyindik.Hiç unutmuyorum üzerimde diz kısmında pokemon baskılı kot pantolon,oduncu gömleği,onun üzerinde de şuan 50 yaş üstü amcaların giydiği desenli hırkam vardı.Düğünleri kardeşimle çok seviyoduk.Çünkü uslu durursak bi süre sonra babam şişe Pepsi'lerle bizi ödüllendiriyordu.Hemen bitmesin diye pipetle çektiğimiz kolayı tekrar yine içine höpürdetiyorduk.Bi süre sonra kolanın asidi kaçmış şekerli sudan farklı kalmıyodu.Ama en azından dışından belli olduğu üzere pek de hijyenik olmayan sürahilerle gelen bol sulu limonatalardan içmiyorduk biz kardeşimle.3 saati aşkın süredir elimizden düşürmediğimiz kola şişesiyle düğünü bitiriyorduk.Piste çıkmazdım hiç.Hatta günümüzde düğünlerde oradan oraya koşturup yerinde durmayan çocuklar gibi de değildik biz.Masada izlerdik olan biteni.Zaten her zaman düğünlerde piste çıkıpta hünerlerini gösterenlere gıpta ile bakmışımdır,benim için büyük cesaret isteyen bi durum bu.Ben zaten oynamayı bilmiyorum da,oynamayı bilsem de çıkar mıyım onu bile bilmiyorum.Düğünlerde zeybek oynayan çocukları hep kıskanmışımdır zaten,çocuktaki hava Oscar alan adamda bile yok lan,bütün kızların dikkatini çekmeyi başarıyo haliyle.O düğünde de ağzımda pipet kolayı içip içip içine tükürürken gözüme bi kız takılıyo.Pist görüş alanımı engelleyen yuvarlak kolonu kendime siper ediyorum ve durmadan kıza bakıyorum.Üzerinde kareli kırmızı tonlarında bi gömlek,altında kırmızı bi etek,ayağında da beyaz k.çorap ve kırmızı şirin bi ayakkabısıyla kombinlenmiş saçları örgülü kız.Zaten yapıcak pek bişey de yok,kızı kesmeye başlıyorum ben,gözüm hep kırmızılı kızda.Beni görsün diye iyice kolonun kenarına geliyorum.Sandalyede daha dik oturuyorum sanki çok uzun boyluymuşçasına.Bi ara benim tarafıma doğru bakıyo,elimi kaldırasım geliyo o an,kaldırmıyorum ama ondan başka herşeyi yapıyorum zaten,belli de ediyorum kendimi,bakışıyoruz,daha sonra gözlerini kaçırsa da o da bakıyo arada.Biz bi süre böyle devam ediyoruz.Takıdan sonra bunlar ailesiyle masadan kalkıyolar.Aile dediğim bi annesi bi de ablası var.O sırada babam geliyo masaya.''Ben Fadime ablanları eve bırakıp gelicem bi yere ayrılmayın uslu durun''diyo kardeşimle bana.''Ben de gelicemmm''diye üsteliyorum ve hemen babamın elini tutuyorum.Arabanın arkasına geçiyorum hemen,sonra kapı açılıyo.Önce kırmızılı kız biniyo arabaya,sonra ablası,sonra da annesi Fadime abla.Ben bacaklarımın arasında Pepsi şişesiyle pipeti şişenin içinde çeviriyorum.Sonra Fadime abla başımı okşayarak ''Bu senin büyük oğlan mı Saaalimm ağabeyyy '' diye soruyo babama.Babam da ''Evet büyük oğlan bu bizim'' diyo.Ben o sıra başımı iyice eğiyorum.Kadın bana ''Ben senin guççüğükene (küçükken) altını alıveriyodum yavruum utanma utanma '' diyo yanağımı sıkarak.Benim karizma eksilerde tabi.Gerçi o hırkayla hiçbir kız düşüremezmişim ben de o ayrı konu.Ben bi ara saçları örgülü kırmızılı kıza bakıyorum ve kola içer misin diye işaret yaparak elimde tuttuğum şişeyi gösteriyorum.O'da elleri birleşik bacaklarının arasında kafasıyla hayır işareti yapıyo.Evet deseydi ne içecekti onu da bilmiyorum gerçi koladan başka herşey vardı içinde.(Allahın pisi bee !..)
Neyse sonra evlerine geliyoruz,kırmızılı kız annesinin elinden tutarken ''güle güle'' der gibi bi bakış atıyo bana,ben de elim camda ona''görüşürüz'' der gibi bi işaret yapıyorum elimle.
            Aradan yıllar geçiyo,ve biz gerçekten de yıllar sonra görüşüyoruz,daha sonra söz nişan derken evleniyoruz.Bi tane de çocuğumuz var adı Mert.İşte bu da benim hikayem..

           Demek isterdim ama öyle değil tabi,görüşmedik hiç onunla,ismini bile öğrenemedim,düğünlerde gözüm hep onu aradı ama bulamadım,ama ne zaman bi düğüne gitsem,kolonun arkasından örgülü saçlarıyla beni izliyomuş gibi hissederim.Umarım mutludur şimdi.
       
         Bu yazı da senin içindi saçları örgülü kırmızılı kız.Gece gece kulağını çınlattıysam affola,kendine iyi bak.













23 Aralık 2012 Pazar

Utanç

             Mezun ve işsiz olmak..O kadar büyük bi sorunmuş gibi bi de içine ata ata kendini bunalıma sokmak.Bir de bütün bunların üzerine herkesten kendini soyutlamak.Üzerinden hiç çıkarmadığın depresyon kapşonlunla bütün gün odada kendini kitap ve filmlere vermek.Sakallarının uzaması,günleri karıştırman,sabah uyanman için bi sebebinin olmaması,kendine bakmaman vs.vs..

              İki hafta önce ...
Bi arkadaşımla buluştuk.Eşi evi terk etmiş.Eşini de daha önce ailesine karşı savunduğu için ailesiyle de arası bozuk.İntihar edicem diyo çocuk durmadan.İki arkadaş bütün gece yanındaydık.Koskoca adam,bütün gece ağlamaktan, ve '' Neden ben aabi neden benn ... '' diye isyan etmekten kafayı yemek üzereydi.Neden ayrıldıklarının vs.detayına girmiyorum.
              Bugün ...
Üniversiteden arkadaşlarla buluştuk Beykoz'da.Oturduk bişeyler içtik.Arkadaşıma '' Ne zaman evleniyosunuz kanka '' dedim.Ev falan alınmış sadece düğün tarihi alıcaklardı.Nişanı attık dedi ve olan biten herşeyi anlattı.5 yıllık bi ilişki,kızın bazı ''b.ktan'' sebeplerinden ötürü bitmek zorunda kalmış.Neyse bu olayı da uzatmadan kapatıyorum.
            Bugün,akşam saat 18.00 suları ...
Bilenler bilir,F.S.M. çevreyolundan Kadıköy tarafına doğru gelip Ataşehir/Küçükbakkalköy sapağına girdiğinizde Sahan'ın karşısındaki ışıklarda yıllardır selpak satan bi dedeyi görürsünüz.Bugün ışıklarda beklerken göz göze geldik.Sanki bana ''Sabret çocuğum,beterin beteri var,herşey olacağına varır'' der gibi bi hafif bi tebessümle baktı.Camı indirdim,selpak aldım 2 tane,bozuk parayı uzattım.O sıra yeşil yandı zaten.Bu soğukta nasıl dayanıyo diye düşündüm,içim cızladı.İnanın 75 yaşından büyüktür o sakallı dede.Bugün kaç dereceydi bilmiyorum ama benim ayağımda bot varken yarım saatte ayaklarım donduysa o dedenin ne kadar üşüdüğünü tahmin bile edemiyorum.
            Bugün,akşam üzeri 18.05 suları ...
Evin önündeyim,arabayı parkettim.Tam eve giricem 10 mt.ilerideki çöp tenekesinin yanında 20'li yaşlardaki genç dikkatimi çekti.O da çöp arabasını parketmiş çöpün yanına.Dakikalarca karıştırıyor çöpü,poşetleri parçalıyor,her birinden bişeyler atıyor arabaya.Hiçbir şey umrundaymış gibi de durmuyor çocuğun,sadece işine bakıyor.Kendime bakıyorum,üzerimde mont,atkı,elimde bere,ayaklarımda bot var;sonra ona bakıyorum,üzerinde sadece lanet olası bi tişört var,evett..sadece bi tişört.İşte o zaman kendimden utanıyorum.Senin girdiğin bunalımın içine tüküreyim diyorum içimden kendime..
Bugün,Allah(c.c.),bana yaşattıklarıyla,karşıma çıkardıklarıyla bana hiçbir öğretmenin,profesörün öğretemeyeceği bi ders veriyo.Kendimden utanıyorum.Hayattan ve herşeyden bir anda,bir kez daha soğuyorum.Sürekli kendime kızıyorum.Sonra yine dedeyle bakışmamız aklıma geliyo.Yine kendimden utanıyorum,yine kendime kızıyorum.
         
            Bugün, saat 20:41..yani şuan ... hatta siz bu satırları okurken bile..

Hâlâ kendimden utanıyorum..ve hâlâ ,ve hâlâ...









21 Aralık 2012 Cuma

Misafirleri Severim...Kendi Evlerinde Oturdukları Sürece.

Başlangıç notu : Tamamen doğaçlama olarak can sıkıntısından yazılmaya başlanmıştır.


21 Aralık'tan,Şirince'den ve bunlarla ilgili atılan binlerce tweet yüzünden kaçtım geldim buraya.Bazen sığınacak en güzel liman oluyo twitter gibi bi deryada sıkıldığım zaman burası.Aslında kafamda hiçbişi yok.Ne yazacağımı da bilmiyorum.Belki bazı tweetlerimi biraz daha açarak anlatmaya çalışırım.Salep yaptım kendime şimdi,annemin desenli patiklerini giydim ve girdim yatağa.My Name is Khan adlı Bollywood filmini izledim az önce.Eğer yalnızsan,üniversiteden mezun olmuş ve hala istediğin gibi bi iş bulamadıysan,herşeyin üstüne üstüne geldiği halisülasyonlar görüyosan böyle filmler izlemiceksin aslında.Film dram,içinde bulunduğum durum da vahim,e ikisi bir araya gelince çakışıyo işte bişeyler.Sonra kendi kendine ''ağlamıyorum ki ben hıhh '' derken elinin tersiyle gözyaşlarını saklamaya çalışırken buluyosun.Ben salebimi höpürdetirken arka fonda Sezen'in kadife sesi dolanıyo odamın duvarlarında şuan.
                Misafir gözlemlerimle başlamak istiyorum.Gerisi çorap söküğü gibi gelir zaten.Bayram ziyaretlerinden başlayalım.Bizim evdeki bayram trafiği İstanbul'un trafiğinde yok.5 tane dayım var sadece,varın gerisini siz düşünün.2 abla var onlar evli.Bi gün gelip hemen gidiyolar,e valide sultan da yaşlandı artık.Misafire hizmet etmek bana düşüyo yani.Dolmadır,börektir,baklavadır ikram ediyosun misafire eyvallah.Çay servis ediyosun.Sonra elinde demlik yine tazeliyosun bütün odayı.Sonra yüzün buhar olmuş zar zor mutfağa kendini atmak üzereyken kıl bi misafir bağırıyo : şunu da bi tazele Murat ,gittin mi laa ?Mecbur içinden söylene söylene tekrar gidiyosun.Neyse efenim sonra masayı kaldırıyosun.Buraya kadar herşey normal.Tam masayı silerken,bütün misafirler pür dikkat kesiliyo,bütün gözler üzerinde,arabalarını çakıştıran '' dütt dütt ''yapan çocuk bile susuyo lan o derece.Bütün oturma odası ahalisi sana ve elindeki sarı bez ile masayı silmene odaklanıyo.Bazı uzaktan akraba olan tanımadığın teyzeler sanki yanındakini dürtüyomuş gibi hissediyosun.''Bunu bilmem nenin bilmem neyine mi alsak''gibi bi bakış atıyolar hem yanındakini koluyla dürterek,hem de ellerini göğüslerinde namaza durmuş vaziyette tutarak.Masayı siliyosun.Tam dönüp mutfağa giderken yine eski curcuna kaldığı yerden devam ediyo.Kadınlar dedikoduya başlıyolar yine,babam dayıma köydeki ev ne alemde diyo.çocuklar yine oyunlarına geri dönüyolar.
Bayramların en güzel tarafı kutu kutu çikolata zulası yapıyorum her bayram.Sonraki bayrama kadar anca bitiyo zaten.
       
Gelelim misafirlikteki genel gözlemlerime..

1-) Bana göre kalkan misafiri uğurlarken koridorda ''Biraz daha otursaydınız erken değil mi meyva soyardım'' tarzında üstelemek samimi gelmiyo bana.Ben hiç '' Peki madem oturalım biraz daha ''diyipte montunu tekrar çıkaranı görmedim.''Geç oldu gidelim'' derler hep suratlarındaki Küçük Emrah'ımsı ifade ile birlikte.
2-) Bayramlarda teyzelerin kolonya ikram ederken şişeyi sulu tabanca misali üstümüze fışkırtmaları bitsin bence.5 kere yeter dedikten sonra kaldırıyolar şişeyi.Bütün bayram tütün-limon-gül kolonyası karışımı bi esansla dolaşıyoruz akrabaları.
3-) Eğer sevmediğiniz misafirlerin size çatkapı gelmesinden kötü bişey varsa o da yaramaz çocuğuyla birlikte gelmiş olmalarıdır.Misafir çocuklarıyla iyi geçiniceksin abicim.Ne kadar yaramaz da olsalar,çaktırmadan cimciklediğini sansan bile,desibel rekoru kıran çığlığı ile annesini hemen gözünün içine bakarken buluyosun çünkü.Alın size gerilim konusu işte.Bi de parmağıyla seni gösterip gözlerini kısarak ''Bana vurduuuuu ühühüüü'' demesi yok mu,yalancı velet,cimcikledim bi kere.
4-) Misafirlerle oturmuş televizyon seyrederken,ne zaman bi +18 sahne çıksa kumandayı aramıcaksın.Bulamazsın çünkü.(Denendi,% 100 çalışıyor) Saçma bi konu açıcaksın mecbur,kiracıyı falan soracaksın,ya da '' Bu sene fındık yine para etmiii yeaa '' falan diye bi konuya dalacaksın.Koltuğun kenarına gizlenen kumandayı o malum sahne geçtiği an buluyosun zaten merak etme.
5-) Davetsiz gelen misafire,hiç istemiyosan,rahatın bozuldu diye ''Uff kim çekicek yaa ne güzel dizi izliyodum''diyerek suratını asa asa geldiğin kapıda ,onları gördüğünde ''Oooooo ,bu ne sürpriz ,hoşgeldiniz '' diyosun ya insanoğlu ,üstüne yorum yapamıyorum artık.(Yanlış anlamayın bu bi özeleştiri,hepimiz yapıyoruz bunu)
6-) Misafirliğe gittiğimde en çok zorlandığım hususlardan biri misafir havlusunun bulunmaması.Benim gibi titiz bi insansanız hele bu durum çok daha zor oluyo.Havlunun işlemeli kısmının ucuyla siliyorum her defasında,bazen hiç silmiyorum hatta.
7-) ''Yok yok hiç zahmet etmeyin,valla aç değilim,hiçç zahmet etmeyin'' diye üstelemeyin.Madem üstelediniz sonra gelen yemekten löpür löpür mideye indirip en çok yiyen olmayın.
8-) Sevmediğimiz ,ya da akranımız olmayan,sıkıldığımız bi misafir geldiğinde annenin misafirler gidene kadar odana defalarca kez gelerek ''Olum bi hoşgeldin desene Kemal abin gelmiş ayıp ayıp''diye üstelemesi ve senin her defasında saçma bahaneler üreterek geri savurman,sanırım hepimizin en çok zorlandığı kısım burası.

         Bağlarsak ; misafirlik kavramı benim küçüklüğümde en güzel eğlencelerimden biriydi.Soğuk kış geceleri,fokur fokur odayı ısıtan sobayla,üzerinde demlenen çaydanlıkla,eksik olmayan kavrulmuş fındıkla çok güzel geçerdi ziyaretlerimiz.Üstüne de sıcacık muhabbet ekstrası tabi.Küçükken misafirliğe beni götürmediklerinde arabayı arkadan taşlayarak ''Beni de götüreceksiniiiz ,ben de gelicem ühühü'' diyerek ağlayan ve eninde sonunda o misafirliğe giden biriydim ben.Şimdi ise en yakın akrabam olan dayımları bile sadece yılın 2 bayramında bi kaç saat görüyorum.Benim için o kavram öldü.Geleni güzel karşılarım,ama hiçkimseye de gitmiyorum.Kötü bi şey bu ama içimden gelmiyo gitmek.Misafirlik,herkesin ''Gidipte ne yapcaz hanım'' , ''Onlar bize geldi mi'' ,''Bayramlarda gidiyoruz yetmiyo mu'' gibi bahanelerle es geçilerek şuan bu hale geldi.Öldü gibi bişey yani.''İnsanın evi gibisi yok'' klişesi bünyelere etki ettikçe de günden güne etkisini kaybetti.Artık yeni evliler,bayramlarda kimlere ne kadar alacakları kutu çikolataların sayısını çıkararak ,''Bir an önce bitse de şu ziyaretler keyfimize baksak'' modundalar.Büyükler de tam tersine ''Bayram gelse de evim şenlense,torun torba görsem,iki sevsem'' diye iç geçiriyolar.Bayram ziyaretlerini misafirlik kavramının içine almazsak sanırım misafir teriminin nesli tıpkı pandalar gibi yavaş yavaş tükeniyo.Bütün suç ise lanet internette,globalleşen dünyada,twitterda,feysbukta,sosyal medyada,televizyonda.Kısacası ,bütün suç '' BİZ '' de.


Bitiş notu : Yazıma doğrudan ya da dolaylı olarak emeği geçenler :

- leptop
-kaba etimin ağrısını biraz olsun azaltan leptop masası
-Bim'de 5'li satılan çakma cocostar.
- 26 adet Sezen Aksu şarkısı ( Başlangıç : Seni Kimler Aldı ,Bitiş : Hoşgeldin )
- sütle beraber kaynattığım Nestle marka salep. (Gerçi yazıya dalıp birazını içmeyi unutmuşum)







8 Aralık 2012 Cumartesi

İnsan olamayanlar,İnsanlar,İyi insanlar.


İyi insan olmak iyi bişey mi ?Önce şu soruyu bi sorun kendinize.Üniversite maceram Ege,Marmara ve Sinop Üniversitesi üçgeninde geçti.Dolayısıyla çok daha fazla insanı tanıma,inceleme,sohbet etme,uzaktan izleme fırsatına sahip oldum.Her gittiğim okulda iyi bir insan olarak tanındım.Galiba insanlar beni sevsin istiyordum.Rahat,sessiz,kaygısız,hep olumlu düşünen,ufak hesaplar yapmayan,cömert,utangaç,yardımsever ve polyannacı biri olarak görünmeye çalışmamın tek sebebi sanırım buydu.Bütün bu özelliklerin hepsini birden bünyesinde toplamak isteyen insan korkunçtur ve inanın ikiyüzlünün önde gidenidir.Hiç kimseyle kavga etmeyen,sürekli çevresiyle uyumlu, istemediği halde her şeye olur onayı veren insanlar; sinirlerini,kızgınlıklarını,gerçek fikirlerini habire içlerine atarlar.Uyumlu ve sevilen birisi olarak tanınmak için insanın içine attıkları, iyilik denen o duyguyla erimeyecek kadar dayanıklıdır.Bu 'çok iyi' insanın içini açıp baksanız,orada kımıl kımıl hareket eden,içe atılanlarla beslenen,korkunç iki yüzlülük canlısını görürsünüz.Güzel kızın eşyalarını taşımak için başvurduğu ilk kişi emin olun bendim.’’Çok saol yaa çok iyisin’’ sözünün ardından 5 saniye sürecek çakma sırıtışını izlerdim belim ağrır vaziyette merdivenlerden inmeye çalışırken.Herhangi bir hengamede kenarda izlerdim olan biteni,tartışanların ikisi de sevdiğim çocuklar (hiç şaşırmadık desenize).Biri gelip kavgadan sonra ‘’Yaa Murat bak böyle böyle…….haksız mıyım söylesene aabi’’ dediği zaman ,’’tabi haklısın kardeşim boşver sen uyma ona o da öyle işte napıcaksın öyle kabul et diyen de ; diğeri gelip ‘’Ya Murat adam bi de utanmadan böyle böyle …….. sen söyle şimdi napmalıydım yani ?‘’ dediği zaman ‘’Haklısın da napıcaksın boşver aga üç günlük dünya lan değer mi kavga etmenize’’ diyen kerkenez de bendim sevgili okur.’’Yaa sen de çok iyisin bu kadar anlayışlı olma ‘’ dedikleri de bendim,bazı insanların omzumda huzur buldukları kişi de bendim,birinden hoşlandığımda yağmurlu bi cuma günü okul kantininde kağıt bardağı paramparça ederken utana sıkıla kıza duygularımı söylediğimde’’ Yaa Murat ,senn çok iyi birisin aslında ,ama … ‘’klişesine maruz kalıp komaya giren de bendim.İşin ilginç tarafı birileri ‘’Sen çok iyi bir insansın’’dediğinde,’’herkes olsa herkes öyle yapar’’ ya da ‘’yaa abartmayın olur mu öyle’’ gibi karşılık verdiğim için daha da bi salak durumuna düşüyomuşum ki bunu şuan bu satırları battaniyemin altından yazarken anlıyorum.’’hmm’’diye bi tepki verip ya da ‘’hee hee ‘’ diye bi bakış atarak da sohbeti bitirebilir mişim ki ‘’İyi insan’’ım ya ?Üzerim insanları diye yapmamışım hiç demek ki.Normalde olması gereken biri sizi üzdüğünde,sizin de onları üzmenizdir,ya da gitmektir.Bazıları da yapamaz bunu işte,yapmaz,gidemez.Hiçbir zaman‘’Elveda’’diyemez benim gibi insanlar.Hep terk edilirler.Hep en son giden,çıkarken ışığı kapatan bizim gibiler olur bi ilişkide.Çünkü biz karşımızdakine elveda demeden önce empati yaparız.Neler yaşayacağını düşünürüz.Çok düşünürüz,gerektiğinden fazla düşündüğümüz için de mutlu olamayız.Kendimiz için savaşmayız.Ama başkası için savaşır,elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyizBiz,çevremizdeki insanları mutlu etmek için doğmuşuz,kendimizi değil…
Ne kadar acı çekiyosan,ne kadar gözyaşı döküyosan şu lanet hayatta o kadar iyisin demektir.İyi insan olmakla canının yanması arasındaki doğru orantı,gelmiş geçmiş bütün doğru orantıların kralıdır bana göre.Şimdi sorun kendinize tekrar,düşünün bi etrafınızdaki insanları ?Çevrenizdeki,okuldaki en sevmediğiniz,size kalsa mutluluğu haketmeyen insanlar çok mutludur tahminimce.Hatta bundan adım gibi eminim lan ne tahmini.Lisedeki en serseri çocuğun okulun en güzel kızıyla çıkması paradoksu gibi bi durum bu aslında.
                Aslında her insan iyi insan olarak doğar,daha sonra her bünyeye farklı dozajlarda kötülük enjekte edilir.İşte bu dozajı en az alan insanlar ,toplumda iyi insan olarak bilinirler.Bi insanın nasıl biri olduğunu merak edersek bi başkasına sorarız onun hakkında düşündüklerini.’’Çok iyidir yaa ,melek gibi,sessiz,sakin,işten eve evden işe gider,kimsenin tavuğuna kışşt demez’’ diye tanımlanır bu iyi insanlar.İyilik yaptıkları zaman bunun farkında değillerdir,yaparken böyle bi şeyi niçin yaptıklarını düşünmezler.Bi bakıma iyi bi insan olmak,insan olmayı beceremeyenlerin de var olduğunu düşününce iyi bi şey tabi.’’Ben aslında özünde iyi bir insanım’’ diyen insandan da uzak durabilirsiniz.Siz hiç yeni tanıştığınız biriyle konuşmanın ilk etabında’’Ben aslında kötü biriyim haberin olsun’’dediğini duydunuz mu?Ayrıca her iyi insan saf değildir.Ama saf görünmekte profesyoneldir.İyi niyetli olunca hiçbir şey anlamıyorlar diye bakarlar insana.Anlamadığından değil,daha anlayışlı,farklı bi perspektiften baktığı için iyidir ya zaten. Kısacası,iyi insan olmanın kötü yanları iyi yanlarından çok daha fazla bence.He öbür tarafta nolur orasını da Allah bilir.

               Yazımı, Paulo Coelho’nun Şeytan ve Genç Kadın adlı kitabındaki konumuzla alakalı kısmından bi kesitle bitiriyorum :
"... hak etmişti bunu. iyi yürekli adam rolü oynamak, yalnızca hayatta tavır almaktan korkanlara özgü bir şeydi. İnsanın,kendinin iyi olduğuna inanması,başkalarına karşı çıkmaktan ve haklarını savunmak için savaşmaktan çok daha kolaydır.Kendinden daha güçlü biriyle savaşmak için cesaret toplamaktansa bir hareketi sessizce kabullenmek de çok daha kolaydır.Üzerimize atılan taş bize isabet etmemiş gibi yapabiliriz-ama geceleri odamızda yalnız kaldığımızda,odamızı paylaştığımız karımız, kocamız ya da okul arkadaşımız uykuya daldığında- korkaklığımıza sessizce ağlarız..