27 Temmuz 2012 Cuma

KAÇIŞ


 
                         




Her zamanki gibi sabah 9'da kalkmadı .O gün 11'de kalktı.Programına göre 2 saat gecikecekti.O gün Anayasa dersinin Yürütme ve Yargı konularını bitirmesi
gerekiyordu.Askerden geleli iki hafta olmamıştı.Hiç istemediği bi hayatın kapılarını açacak olan Kpss'ye aslında çalışmak istemiyordu.Haftasonu alkol sofrasında sevmediği patronu hakkında atıp tutup,pazartesi günü yüzünde iğrenç sahte bi tebessümle ''Günaydın Birol Bey :)) '' demek istemiyordu.Sistemin kölesi olmak çocuğun en son istediği şeydi belki de.Pek gezmeye fırsat bulamadan ders çalışmaya başlamıştı.Sıcaklıkların da artmasıyla iyice bunalmıştı.Bi kahve koydu kendine ,derse başlayınca çoğu kez yaptığı gibi yarısını içmeyi unuttu.Hayatının en kötü dönemini yaşıyordu.Okulu bitmiş,askerliğini yapmıştı.Herkes artık bişeyler bekliyordu.Ailesi evlendirmek için arada laf sokup nabız yokluyordu.Oysaki cebinde kuruş para yoktu.O kadar çok sorunu vardı ki ,''tamam artık daha sorunum kalmadı heralde hepsi bu'' diye düşündüğü vakit ,hemen ardından kafasının üzerinden bi baloncuk çıkıp ''hacı beni unuttun ,bak ben de sorunum beni nasıl çözceksin lan he ?Mal !.... hahahaha ''tarzı halisülasyonlar görmeye ,gün geçtikçe baloncukların sayısı artmaya başlamıştı.Bazen kendini İstiklal Caddesi'nde ters dönen hamamböceği kadar çaresiz hissediyordu.Çığlık atıyordu fakat kimse sesini duymuyordu.Oysa ki hayatı bu kadar acımasız zannetmiyordu bu çocuk.








 Hayallerini masallardaki gibi pamuktan bi buluta düşerek yaşayacağını düşünmüştü.Fakat öyle olmadı.Bulutun içinden süzülerek yeryüzüne doğru hızla inişe geçti.Bi süre sonra yere çakılacaktı.Herşey yalandı.Herşey yapmacık geliyodu çocuk için.Etrafındaki insanlardan uzaklaşmaya,gün geçtikçe yalnızlaşmaya başladı.Bütün ulvi görevlerinin ''Oooo Murat büyümüşsün lan sen'' diye sormak olduğunu zanneden akrabalarından artık tiksiniyordu .Egolarını tatmin etmek uğruna şebeğe dönmeyi göze alan insanları gördükçe onlara acınası gözlerle bakıyordu.Bi kaç gün biyerlere kaçmak istedi.








Arkadaşını aradı.Oda sıkılmıştı.O haftasonu nereye gideceklerini bilmeden sözleştiler.Çocuğun en büyük tutkusu otostop çekmekti.Fakat bunu İstanbul'da yapamazdı.Yalova'ya feribot ile geçti.İnsanlar koşa koşa bi yere yetişiyordu.Biraz yürüdükten sonra Bursa'ya giden otobüse yer kapmak için birbirleriyle yarıştıklarını anladı.Biraz yürüdü.Otostop için müsait bi yerde bekledi.Bursa'ya mal götüren eski bir kamyon durdu.Ön tarafı doluydu.''Kasada gider misin evlat'' dedi kafasında solmuş eşantiyon Dyo şapkası olan dayı.''Giderim'' dedi çocuk.Sırt çantasını kafasına yastık yaparak yere uzandı.Ellerini açarak gökyüzüne baktı.Telefonundan Eddie Vedder açtı.Kendini Alexander Supertramp gibi hissetti uzun bi süre.Şuana kadar özgür olduğunu zanneden çocuk,şimdi özgürlüğün tadını bütün iliklerine kadar hissediyordu.Bursa'ya geldi ve arkadaşıyla buluştu.Nereye gideceklerine uzun bi süre karar veremediler.Son söz Edremit denildi.Otostop için uygun bi yere geldiklerinde evli bi çift ,çocuğu ve arkadaşını aldı.








Edremit'e kadar gittiler.Edremit'te indiklerinde hiç beklemedikleri gibi bi yerle karşılaştılar.Burayı beğenmeyip başka biyere gitmek istediler.Ayvalık'ta karar kıldılar.Tekrar otostop için yola çıktılar.Bi süre sonra pencere takmaya giden Pimapen'cinin kamyonetine bindiler.Burhaniye'ye kadar onunla gittiler.Tekrar otostop çektiler.Emekli bir çiftin emekli arabasına bindiler son kez.Çiftin Ayvalık'ta otelleri olduğunu öğrendiler.Kartlarını aldılar fakat miktarın tuzlu geleceğini düşündükleri için kesin bir  yanıt vermediler.Ayvalığa geldiler.Taksiyarhis adı verilen butik otele yerleştiler.Kafa dinlemelik mükemmel bi yerdi çocuk ve arkadaşı için.Onlardan başka da müşteri yoktu.Fakat bi gün sonra 3-4 aileden oluşan 14 kişilik İngiliz kafile geldi.İngilizler çok sıcak insanlardı.Hemen kaynaştılar.Beraber akşam yemekleri yediler.Çocukta çat pat ingilizce vardı.Arkadaşı ise çok iyi derecede ingilizce biliyordu.Sohbet ettiler.Beraber gezdiler.Güldüler,eğlendiler.Plaja gittiler,beraber yüzdüler.Cunda adasına,Şeytan Sofrasına gittiler.Acıktıkça Ayvalık tostu yediler.Çocuk çok mutluydu.Hiç bitmesin istiyodu,eve dönüp ders çalışmayı istemiyordu.Fakat her güzel şey gibi bu tatil de bitecekti.Zaman çok hızlı geçiyordu.3 gün sonra dönmek zorundaydılar.Çocuk biraz olsun kendine gelmişti.Kendini canlı hissediyordu.Ayrılık vakti gelmişti.Çocukla arkadaşı bu tatili tekrar yapmak için sözleştiler ve geri döndüler.


            








Çocuğun sınavı beklediği gibi geçmedi.Üzülmedi ama.Mertcan'dan ayrılan Pelinsu gibi yatağına koşa koşa atlayıp hüngür hüngür ağlamak yapısında yoktu.Karamsar değildi çocuk.Şimdi kafasında başka planlar vardı ama ne yapacağı belli değildi.Bütün bunların üzerine yazmaya başladı çocuk.Kimseye anlatamadığı sıkıntılarını yazarak paylaşmaya karar vermişti.Bu biraz olsun onu rahatlatıyordu.Saçma da olsa ,amatörde olsa yazmaya devam edecekti.Çünkü iyi geldiğini hissetmişti.Çünkü bütün bunları en iyi arkadaşına bile anlattığında bi kaç teselli cümlesi bi işe yaramıyodu çocuğa.Böylesi daha iyiydi.Tedavi sonuç vermişti.Artık hep yazacaktı.Ta ki mürekkebi bitene kadar .










25 Temmuz 2012 Çarşamba

Ömer ve Sabah Kahvaltısı




Kıçdonduran soğuklarının cirit attığı aralık ayının ortalarıydı sanırım.O günün gecesi her zamanki gibi alarmı kalkacağım vakitten 20 dk.öncesine kurduğumu hatırlıyorum .2 dk.lık ertelemeler bitince mecbur yataktan kalkıyorum .Günlük 3 dakikalık halıya mal mal bakma seansımı tamamlıyorum.Okula gitmek için üstümü giyiniyorum.Neyse ki her sabah olduğu gibi kız olmadığıma bu saatlerde daha çok şükrediyorum.Tipimi pek beğenmediğimden güne iyi başlamak için aynaya bakmıyorum.Kravatımı iyice bol yapıp aşağı doğru salık bırakıyorum.(lisede kravat ne kadar aşağıdaysa kızlara o kadar fazla hava attığını zannedengillerdendim ) Anneme ''Süt ısıttın mı'' diyorum(evett,uzun boylu olmamın sebebi lisede her gün süt içmemdi,basketboldan zerre anlamam).''Ocakta,biraz önce kapattım ılımıştır şimdi''diyo .(Daha sonra çiçeklerimi suluyorum ve sonra Mathilda'ya hazırlanmasını söylüyorum. Yok o Leon'du lan .) Sütümü içiyorum .Evden çıkıyorum.Minibüse biniyorum.Tayyar abiye rastlıyorum o gün.''Naber ortak'' diyo, (bazı insanlar ,naber diye sorduklarında vereceğin cevabı aslında dinlemezler ,umrunda değildir ne dediğin,zaten dünyanın en çok söylenen yalanı ''iyiyim sen nasılsın ''dır ,bunu bildikleri için seni dinliyomuş gibi yaparlar ,bana ''naber ortak''diye soran Tayyar abinin kafasında aslında 20 milyon'un Bostancı üstünü hesaplamak vardır)''İyi aabi nolsun,okula gidiyorum işte'' diyorum.Kısa süreli günlük ''muavinlik'' stajımı tamamladıktan sonra okula geliyorum.


         Fizik dersine giriyorum.Bi soruya takılıyorum.Tülin Hocayı yanıma çağırmak için parmak kaldırıyorum.Arkamda oturan Ömer ise parmağımı indirmeye çalışıyor.Sebebini soruyorum.''Olum boşver sonra söylerim'' diyo.''Söyle lan niye'' diye üsteliyorum.''Teneffüste söylicem ama nolur şimdi çağırma'' diyo.''Tost ısmarlıcaksın'' diyorum.''Tamam söz'' diyo.Kıllanıyorum iyice ve ipneliğine hocayı çağırıyorum.Tülin Hoca yanıma geliyo.Soruya bakmak için iyice masaya eğiliyo.Eğildiği gibi kalkması da bir oluyo.O zamana kadar bütün soruları şappadanak çözen Fizik hocamız ''Bu soruya teneffüste gel bakalım''diyip suratında ekşimtrak bi yüz ifadesi ile yanımızdan uzaklaşıyo.Ben ne olup bittiğini çözmeye çalışırken Ömer,Flash Tv'nin her tarafından oklar ve yazılar çıkan şok haberleri gibi ''Olum mideyi çok kötü üşütmüşüm dayanamadım osurdum'' diyerek bi süre kalp krizi geçirmeme sebep oluyo .''Aferin Ömer!!Hoca benim osurduğumu zannedicek ömür boyu ''diyorum .''Tutamadım Murat,tutamadım napıyim,açeydim gollarımı çıkma diyeydim ,sabah yediğim şey yüzünden diyeydim ama diyemedim ,bir anda çıktı ,tutamadım ''diyo Ömer.Teneffüste hocanın yanına gidiyorum .Hoca soruyu çözüyo hemen .Ben hocanın yüzüne bakıyorum ,''Hocam size bişeyi açıklamak istiyorum,aslında benim derste osurduğumu düşünüyosunuz ama ben osurmadım arkamdaki Ömer osurdu ,midesini üşütmüş dayanamamış,yanlış anlaşılmasın diye söylemek istedim ''diyemiyorum tabi iç geçiriyorum sadece malesef . ''Teşekkürler hocam'' diyorum ve çıkıyorum öğretmenler odasından .Arkadaşımı ispiyonlamak istemediğim için mi ,yoksa o olayı tekrar anlatmaya g.tüm yemediği için mi bilmiyorum ama hadiseyi bi türlü Tülin Hoca'ya anlatamıyorum .Mevzu içime o kadar işliyo ki,teneffüste bi düzine çıtır kız hocanın etrafında toplanmış sohbet ederlerken Tülin Hoca'nın beni işaret ederek''İşte bu kızlar,işte bu çocuk ! Ne yediyse artık kendine has o zehirli gazıyla beni öldürmeye çalışıyodu geçen gün,sakın yüz vermeyin bu ipneye,teklif falan ederse hayır deyin,hatta şöyle yapın bi kaçınız ona aynı yerde aynı saatte randevu verin asdasdfasd''diye random güldüğünü hayal ediyorum.Tülin hocam ,ben mezun olana kadar beni her gördüğü vakit yüzünde umumi tuvallette suların kesildiğini sonradan anladığında suratında beliren ifade ile ''Allah belanı versin lan Murat ,ne yedin olum o gün ,ne içtin o sabah '' der gibi bakmaya devam ediyo bana.Dönem sonu geliyo.Teşekkür belgesi almaya hak kazanıyorum.Tülin Hoca ismimi okuyo ..''Gelme sen gelme yaklaşma bana ,uzatın arkadaşınıza çocuklar '' dediğini hayal ediyorum .Belgeye bakıyorum ''Okulumuz öğrencilerinden 1788 numaralı Murat .... 2002-2003 yılı I.Döneminde bik bik bik bik ...... erdemli davranışlarından ve daha önce hiçkimsenin çıkaramadığı kimyasal zehirli gazlardan ötürü .... ''gözlerimi ovuşturuyorum ,kendime bi iki tokat atıyorum ve sonra tekrar belgeye bakıyorum ..''Allah belanı versin Ömer'' diyorum ,''Ne yedin lan o sabah cidden ? '' 




Edit 1 : Kıçdonduran soğuklarını kıçımdan uydurdum yok öyle bişey.
Edit 2 :Hiçbir zaman teşekkür belgesi alıp çerçevelettiremeyengillerdendim.   
Edit 3 :Ömer 'in o sabah ne yediği ise hala bir muamma.


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Pazar Arabası

           







                Mahalledeki çocukları bizim sokakta inşaatı uzun zamandır durmuş bi binanın bodrum katında topluyorum.Amacım aşağı mahalledeki çocukları da buraya çağırarak teke tek dövüş müsabakaları düzenlemek ,bi nevi Dövüş Kulübü hesabı .Ben de Tyler Durden karakteriyim ,götüm stratosferde yani o biçim kalkmış anlayacağın .Geçenlerde bizim kartelin eriklerine dalarken görmüştüm bi kaç kez ipneleri .Zaten kılım hepsine.Yer misin yemez misin hesabı sırayla indiriyorum hepsini .Bi tane dallama geliyo bu sefer ,lakabı Sarı Sefa .Beni yere indiriyo bu puşt,bi sağdan bi soldan tokatlıyo beni .En son tokat biraz daha sert geliyo .Gözlerimi açıyorum güç bela.Sefa sandığım el annemin eliymiş meğer ,''uyan'' diyo annem, Sefa kadar olmasada beni tokatlayarak ''kalk, kahvaltı hazır iki ekmek bi süt al ,ekmeği Yasin bakkaldan al taş ekmeği olsun ,yanıklarından alma !.. '' diyo .Ben yatakta oturur pozisyona geliyorum .Kendime gelene kadar halıya uzun bi süre melül melül bakıyorum .Saniyeler önce herkesi deviren götü kalkmış Tyler Durden olan ben ,şimdi ağzının kenarından salyalar akan ,sanki ailesinin ''ekmek almak için dünyaya getirdiği ,orta 3 'e giden çocuğu oluyorum .Ekmek ile sütü alıyorum .Güzel bi pazar kahvaltısı yapıyoruz tüm aile .Kahvaltıdan sonra mahalle maçında ne giyeceğimi ayarlamak için odama geçiyorum .Bakıyorum bi kaç formaya.Kırmızı renkli Okocha kramponumu siliyorum .Ardından annem içeri giriyor ve az sonra söyleyeceği o cümlenin tüm kelimeleri beynimde yankı yaparmışçasına tüm vücudumda sirayet ediyor : ''Akşamüstü pazara gidicez biyere ayrılma '' ''Ama anne mahalle maçım var akşamüstü şimdi gidelim ''diyorum ,''Şimdi olmaz ,akşamüstü gidicez,akşam pazarı oluyo ,ucuz alırız ,hem şimdi çok güneş var ''diyo .''Ama annee ,deyip son şansımla son yakarışıma başlamayı düşünürken annem kapıyı ''zannnnk ''diye kapatarak cevabını vermiş oluyo ..
                
               Sabah ekmek almaya gönderilmek için dünyaya getirildiğini düşünen ben ,şimdi de ,tekerine çürük domates yapışmış,dibinde kurumuş soğan kabukları olan ,rengi solmuş eflatun yeşil şeritli bir pazar arabası yerine kullanılmak için dünyaya getirildiğimi hissediyorum.O sırada bizim çocuklar cama taş atmaya başlıyo.Pencereye çıkıyorum ,''Hadi Murat !.., biraz antrenman yapalım akşamki maç için ,önemli maç malum ,Sefa'lar geçen haftanın intikamını alacaklarmış sözde hehehe '' diyen Onur 'a ,''ben gelemicem kardeşim,akşama pazara gitmem lazım annemle ,izin de alamadım ,siz bensiz idare edin bu hafta '' diyorum.

             Akşamüstü oluyo.Annemle hayatımda en sevmediğim yere giriş yapıyoruz.Annemin hem hamalı ,hem de en ucuz patates ,domates ,soğan ,biber ,sebze ,meyve fiyatlarını aklında tutan muhasebe elemanı gibi hissediyorum kendimi.Anneler ,neyin nerede en ucuz olduğunu,bütün pazarı tavaf ettikten sonra üst üste sorarlar .Halbuki orta 3'e giden bi velettim. O kadar şeyi nasıl aklımda tutabilirdim ki ?Domates almak için bi yerde duruyoruz.Annem domatesleri seçerken ,gözüm o kalabalıkta birine takılıyo.Eda'yı görüyorum.7-A 'daki eski sevgilim .Hemen gözlerimi tartıyı ayarlayan domatesçiye çeviriyorum ama o da beni görüyo .Bizim yanımıza doğru geliyorlar.Annesi anneme ''Allah belanı versin oğlunun !...Kızıma ne vaadler vermiş ,sonra bi peçete gibi kullanıp atmış '' demedi lan tabi sakin olun heheh ..''Nasıl domatesler iyi mi ''diye soruyo.Annem de ''en iyisi bu gibi ben alıyorum bi 3 kilo ''diye cevap veriyo .Pazardaki tüm kadınlar gibi bizimkiler de ,sanki birbiriyle yıllardır tanışıyomuş gibi bi sohbete giriyolar .Biz iki pazar arabası ise her ne kadar birbirimizden gözlerimizi kaçırsakta ,arada birbirimizi kesiyoruz .Sanki çok ayıp bişey yapıyomuşum gibi ,yer yarılsa da yerin dibine girsem diye düşünüyorum o an .Bizimkiler koyu bi sohbete dalınca anneme ilerdeki ''Üüç tane bi milyoooaaan '' diye bağıran çorapçının yanına gideceğimi söylüyorum .En azından artık çok yakında değildik .Aramızda bi patatesçi ile baharatçı bi amcanın tezgahı vardı .Neyse ki annem domatesi almayı bitirip elime sıkıştırınca onlardan biraz olsun uzaklaşıyoruz .Ben domates poşetine parmağımda yer edinmeye çalışırken ,içimden ''Allahım inşallah bi daha karşılaşmayız '' diye dua ediyorum .Fakat o dua pek işe yaramıyo o gün .4 kere karşılaşıyoruz.Bitsin şu işkence diyorum içimden .Artık takatım kalmıyo.Pazar arabasının tekerlekleri misali ,ha bire çadırların demirlerine çarpıyorum.Neyse ki annem ''tmm gidelim artık ''dediğinde biraz olsun seviniyorum.Bir anne pazarda ''tmm gidelim'' dediği zaman son bişey almadan gitmeyeceğini benim gibi tecrübeliler bilir .En azından son bişeyi alıp gidicez diye seviniyorum içimden .Pazarın çıkışından bi kavun alıyoruz.Artık işkence sona eriyo .
            
            Eve zor atıyorum kendimi .Hemen mahalleye çıkıyorum .Mahalle maçını soruyorum 10'a -7 yendik diyo Onur.Çok seviniyorum.Üstüne de ''Maçtan sonra kavga çıktı ,çoğu kaçtı ,Sefa'yı çok kötü dövdük,ağzını burnunu kırdık '' diyo .Bu kadar berbat bi pazar maceramdan sonra bu haber biraz olsun yorgunluğumu alıyo.''Tokatlasaydınız ibneyi'' diyorum.Onur '' Ne ? '' diyo.''Neyse boşver ''diyorum.O sırada Eda geçiyo biraz ileriden annesiyle ,5 oluyo bugün .Son kez bakışıyoruz ,o yaz taşınmışlardı bizim oralardan .


           Küçükken ki pazar sendromu ,şimdi yerini pazartesi sendromuna bıraktı .Küçükken ki Yasin bakkal ,şimdi yerini süpermarketlere bıraktı .Küçükken ki mahalle maçında ettiğimiz kavgalar ,oynadığımız oyunlar,daldığımız erikler ,kolalı meybuzlar,futbolcu kartları ,misketler,tasolar ;şimdi yerini Google 'a  ''Hadise frikik ''yazan ,mynette bütün gün okey oynayan ,facebookta otu boku paylaşanlara bıraktı .Küçükken televizyonda bütün aile izlediğimiz Kemal Sunal filmleri ,şimdi yerini ,bi odada diz üstünde ben ,diğer odada diz üstünde kardeşim ,aynı odada masaüstünde küçük kardeşim ,oturma odasında elinde kumanda babam ,ve bizi bir araya toplamaya çalışan biricik annemin çabalarına bıraktı .
             













19 Temmuz 2012 Perşembe

Müzik Kutusu

                                         




Sene 97.Kerim Tekin'in Karbeyaz ile ortalığı kasıp kavurduğu ,Tarkan'ın Şımarık albümü ile iyice şımardığı,Yıldız Tilbe'nin ''ulen zamanında ne güzel şarkıları varmış'' dediğimiz ,beninin bugün ki kadar göze batmadığı,Kaygısızlar ile yatıp kalktığımız,Tsubasa'yı Şirinler'i dört gözle beklediğim,tek isteğimin bütün harçlığımla bakkal Yasin abiden aldığım futbolcu kartlarından çıkan stickerları biriktirerek albümü tamamlayıp futbol topunu almak olan ,mahalleye gelen dönen salıncakla özgürlüğün tadını doyasıya çıkardığım ,bi daha geri gelmesi imkansız olan ömrüm boyunca unutamayacağım o eşsiz 97 yazının ateşli temmuzuydu benim ilk aşık olduğum gün ..

         Leyla'ydı adı.Bizim evin bi kaç ev ilerisindeki komşumuza yazları Almanya'dan gelirlerdi.Biz de mahallede saklambaç,seksek,yakan top falan oynarken tanışmıştık.Bozuk Türkçesi ile o kadar güzel eflatun derdi ki ben ona bakmaktan donakalır ,durmadan vurulurdum .Artık biz daha bi samimi olmaya başladıktan sonra ben onunla daha fazla vakit geçirmeye ,onların bahçesindeki çardakta beraber üzüm yemeye başlamıştık .Gün geçtikçe vaktimizi birbirimize daha fazla ayırıyorduk.Artık ben mahallede erkekleri satmaya başlar olmuştum,futbolcu kartından ,mahalle maçlarından misketten kesilmiştim.Tek yaptığım Leyla ile birbirimize üzüm yedirmek ve çardakta saçmasapan oyunlar oynamaktı .Yine bi gün beraber çardakta oturduğumuz bi ara Leyla bana bişey söyleyeceğini ,yanına iyice yaklaşmamı istedi .Yeterince yanaştığım zaman dudağıma ,(ya da yanağıma ,ya da ikisinin arasına emin değilim) bi öpücük kondurarak ,ardından da ''seni seviyorum'' dedi .Peki gelelim bundan sonraki kısmına ?Ben ne yaptım ? İşler Güçler'deki Ahmet Kural gibi : Yanaklarını ellerimin arasına aldım,elimin tersiyle yanağını hafifçe okşadım,zaman durmuştu sanki ,hafif bi meltem saçlarını okşuyordu,o güzel yüzüne inen saçlarını kulağının arkasına alarak , Haluk Bilginer'in karizmatik ses tonuyla hafifçe fısıldadım : 'Ben de seni seviyorum narçiçeğim' diyemedim ya la !...Hemen mahallede oynayan bebelerin yanına koştum ''Başlarım lan misketinize şimdi beni dinleyin !... Oooolum ''Leyla beni seviyomuşşş laaaan hebele höbele hahaha ehoheheh bik bik bik ''diye deli dana gibi mahallede bi o yana bi bu yana koşturmaya başladım.Çocuklarda ''Leyla Murat'ı seviyoooo ,Leyla Murat'ı seviiiyooo '' diye arkamdan koşuyo o sıra tabi .Bizim ki küstü bana benim yaptığım öküzlükten dolayı ,e haklı kızcağız ,ne diye elaleme anıra anıra anlatıyon ki ,mal ! ..Bi kaç hafta uğraştım barışmak için ama ı ııı olmadı :( Sonra bi gün evde ablamın arkadaşlarının doğum gününde aldığı o zamanların meşhur hediyesi müzik kutusunu evden çaldım .(evet çaldım ,çok pis aşıktım olum napim ) ,ve o müzik kutusunu Leyla'ya verdim ,''Beni affet sevdiceğim ,çocukluk yaptım ,birbirimize üzüm yedirdiğimiz o güzel günleri özledim ''dedim .İki yana sallanıp biraz naz yaptıktan sonra ''Tamam affettim ama bi daha kimseye bişey söylemek yok'' dedi .Zaten bilmeyen kimse kalmamıştı anasını satıyim ,de neyse ...
         
        Dillere destan aşkımıza yine aynı çardakta devam etmeye başladık .Aşkımız dediğim birbirimize üzüm yedirmek ve saçmasapan ''ablaa lubla lublub lublaa yes yes  ...'' diye başlayan ve ''....sisimoni fıstık ''ile biten (sisimoni ne lann ? ) ,dünyanın en gereksiz el şaplatarak oynanan oyunlarına devam ettik .Ama dünyanın en mutlu çiftiydik ,kıskançlık,yalan,trip,cinsel hayat :) hiçbişi yoktu .Bi kaç yaz biz beraber devam ettik böyle.Sonra bu her yaz gelememeye başladı .Her güzel şey gibi bu da bitti bi süre sonra ..Duydum ki şimdi 2 çocuğuyla Almanya'da mutlu mes'ut yaşıyomuş ,hep mutlu olsun ilk göz ağrım ,ne zaman biri müzik kutusu dese o aklıma gelir benim  .Mutlu ol Leyla ,ömür boyu unutmucam seni ..

        Geçen gün ablamlara gitmiştim ,oturduk amerikan salatası yiyoruz,aklıma geldi ,''Küçükken senin bi müzik kutun vardı onu ben senden habersiz alıp Leyla'ya vermiştim abla :( dedim .O da '' biliyorum '' dedi ..Gülüştük ..'' Koyuyim mi bi tabak daha''dedi .''Yok abla sağol tabağım var  zaten''dedim .Kolumu cimcikledi.Hayır ne dedim ki şimdi ben ?