9 Aralık 2015 Çarşamba

Yazmalı Kız

Karadeniz turumdaki son il olan Kastamonu’ya gitmek için Tosya’ya sabah saatlerinde varıyorum. Hava kapalı, her an yağmur yağacak gibi. Güzergahım Tosya-Kastamonu, ardından da Kastamonu-Cide. Tosya’da bir benzin istasyonuna Kastamonu’ya nereden otostop çekebilirim diye soruyorum. Bir adam duyuyor beni marketin içinde, gel seni atayım o tarafa gidiyorum diyor. Adamın Range’ine biniyoruz, kısa bir yolculuktan sonra beni müsait bir yerde indiriyor. Hem otostop çekiyorum, hem yürümeye devam ediyorum. İleride yolun kenarında bir ev görüyorum. Kovboy şapkalı amca bahçe işleriyle uğraşıyor. Yolun diğer tarafındaki elma ağaçlarını göstererek ‘’Elma alsam helal olur mu’’ diye soruyorum. Adam da bahçenin kendisinin olmadığını söylüyor. Eyvallah diyip yola devam ediyorum, biraz yürüdükten sonra arkamdan sesleniyor elinde birkaç tane elma ile: ‘’ Bir bardak ayran iç oğlum, için yanmıştır şimdi senin bu çantayla’’. Bahçeye davet ediyor beni. Mustafa amca ile sohbet ediyoruz kısa bir süre, tüm karadenizi otostopla dolaşıp kamp yaptığımı, şimdi de güzergahımın Cide olduğunu söylüyorum. Bu güzergahın pek tekin bir yer olmadığını, dikkat etmem gerektiğini de tembihleyerek yolcu ediyor beni. Elma, birkaç dilim köy ekmeği, ve bahçe domateslerini de çantama zorla tıkıştırarak yoluma devam ediyorum. İleride güzel bir yer bulup domates ile köy ekmeği yerim diye düşüne düşüne yürüyorum. Ardından yağmur yağmaya başlıyor. Yol kenarındaki evlerden birinin verandasına sığınıyorum. Bahçesi çok geniş, samanların üstüne atıyorum kendimi, çantayı çıkararak oturup dinlenmeye karar veriyorum. Domatesi çantamdan çıkarıp pantolonumda silerek bi ısırık atıyorum. Tam o sırada bir minibüs duruyor evin önünde. Anne kız olduğunu tahmin ettiğim iki kişi iniyor minibüsten. Yaklaşık 50 metrelik patika yolu koşarak evin önüne varıyorlar, beni görünce haliyle ikisi birden korkuyor. Hemen onlara yağmura yakalandığım için bahçelerine sığındığımı, yağmur dinince gideceğimi söylüyorum. Zararsız olduğuma inanmış olacaklar ki, hiçbir şey demeden evlerine giriyorlar. Eve girerlerken kadının kızıyla göz göze geliyoruz, yazmasının altında gözleri o kadar güzel parlıyordu ki yağmurda, böyle sahnelerin sadece filmlerde olduğunu hayal ediyordum onu izlerken. Onlar içeri girdiğinde yarım kalan domatesi mideye indiriyorum. Aradan 5 dakika geçer geçmez kadın pencereden beni içeriye çağırıyor: ‘’ Bişeyler yiyeceğiz oğlum, gel sen de atıştır acıkmışsındır’’. Rahatsız etmek istemediğimi söylüyorum ama çok ısrar edince kabul etmek zorunda kalıyorum. İçeri giriyorum, camın kenarında elinde tesbih ile bir nine oturuyor, birisini bekliyor gibi hep uzaklara bakıyor. Yada özlüyor gibi, hiç konuşmuyor, sadece tesbih çekiyor. Duvardaki saat, eski fotoğraflar, halılar, mobilyalar o kadar güzel ki büyüleniyorum ben bir süre odanın içinde. Yer sofrasında kahvaltı yapıyoruz, sofrada bir tek kuş sütü eksik, hayatımda yaptığım en güzel kahvaltı şüphesiz. O nasıl bir baldı öyle ? Peki o patatesli yumurtaya ne demeli ? Başını hiç kaldırmayan yazmalı kıza bakıyorum, yanakları al al olmuş utancından. O sırada yıldırım aşkına inanmayan benim fikirlerimi bile değiştirecek, evliliği hiç düşünmeyen benim gibi birine bile hayaller kurdurabilecek kadar güzel olduğunu görüyorum. Onlara da kısa yol hikayemi anlatıyorum. Kahvaltı biter bitmez teşekkür ederek yolumun uzun olduğunu söyleyip izin istiyorum. Ninenin huzur kokulu elini öpüyorum. Aşağıya inerek çantamı, çadırımı ve matları ayarlıyorum. Tekrar teşekkür edip yola koyuluyorum. Bir süre sonra bir araç beni alıyor, Kastomonu’ya kadar onunla gidiyoruz. Beni otogarın kenarında bırakıyor. Daha sonra bir araçla Devrekani, diğer bir araçla Seydiler, diğer bir araçla Ağlı’ya kadar gidiyorum. Ağlı’da akşam oluyor. Ağlı şehir merkezini geçip (Şehir merkezi dediğim 1500 nüfuslu ufacık bir yer) bir süre daha yürüyorum. Akşam olduğu için pek gelen giden yok, geçenler de durmuyor haliyle in midir cin midir diye düşünerek. Yolun kenarında küçük 10 haneli bir köy görüyorum. Oraya gidip caminin bahçesine oturuyorum. Cide’ye yanına gideceğim arkadaşı arayıp Ağlı’ya yaklaşık 2-3 km ilerideki bir köyün camisindeyim diyorum. Cide Ağlı arası 83 kilometre. Arkadaşımı beklerken konuşmasından içmiş olduğunu düşündüğüm bir adam geliyor yanıma arabasıyla. Köyün muhtarıymış, kimsin nesin diye soruyor. Akşam olduğu için yolda kaldığımı, Cide’den arkadaşım gelene kadar burada oturup bekleyeceğimi söylüyorum. Hiçbir şey söylemeden arabasına güç bela binip yola devam ediyor. Aradan 5 dakika geçer geçmez elektrikler gidiyor. Etraf zifiri karanlık oluyor. Ardından 2-3 tane polis arabası caminin önünü kapatıp farlarını bana doğrultuyorlar. Ellerimi kaldırıp yere yatmam gerektiğini söylüyorlar. Kimlik kontrolü ve üzerimi aradıktan sonra çantamdaki her şeyi yolun ortasına döküyorlar. Ardından çantayı tıka basa toplattırıp karakola geçiyorum. Orada da sorguya çekiyorlar. Ne iş yaptığımı, nerede çalıştığımı, nerelere gittiğimi, her şeyi detaylarıyla soruyorlar. Daha sonra arkadaşım geliyor, ona direk karakola gelmesini söylüyorum. Karakola geldikten sonra onu da çapraz sorguya alıyorlar. Daha sonra zararsız olduğumuzu anladıktan sonra sohbet etmeye başlıyoruz. Uzun zaman sonra bir olay olunca şaşırmış onlarda orda haliyle. Yemek söylüyoruz, çayları içiyoruz üstüne de.Sohbet koyulaşıyor, paralellere küfür edip bize içini döken başkomisere katlanıyoruz bir buçuk saat boyunca. Gecenin sonunda, bizim sarhoş muhtarın caminin orda terörist yakaladım diye millete hava atmasını duyup gülüyoruz arkadaşla. Alacağın olsun ayyaş muhtar ! Terörist he ? Daha sonra da polislerle vedalaşıp yola koyuluyoruz. Cide’ye geliyoruz, çantaları deniz kenarındaki eve bırakıp üstümüzü değiştirdikten sonra arkadaş hadi denize girelim diyor. Böyle bir günün üstüne deniz de ne güzel olur lan diye düşünerek koşa koşa denize atlıyoruz. Çarşaf gibi denize yakamoz da eklenince harikulade bi görüntü olmuş.
           O sıra yazmalı kızı, yağmurdan tebessüm ederek kaçışını, gözlerini, utangaç bakışlarını, sade ayakkabılarını düşünüyorum. O da beni düşünmüş müdür acaba ? En azından o gece ?



Not: Yol fotoğraflarım için bkz. İnsta: pazartesigiydimfesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder