Karadeniz turumdaki son il olan Kastamonu’ya gitmek için
Tosya’ya sabah saatlerinde varıyorum. Hava kapalı, her an yağmur yağacak gibi.
Güzergahım Tosya-Kastamonu, ardından da Kastamonu-Cide. Tosya’da bir benzin
istasyonuna Kastamonu’ya nereden otostop çekebilirim diye soruyorum. Bir adam
duyuyor beni marketin içinde, gel seni atayım o tarafa gidiyorum diyor. Adamın
Range’ine biniyoruz, kısa bir yolculuktan sonra beni müsait bir yerde
indiriyor. Hem otostop çekiyorum, hem yürümeye devam ediyorum. İleride yolun
kenarında bir ev görüyorum. Kovboy şapkalı amca bahçe işleriyle uğraşıyor. Yolun
diğer tarafındaki elma ağaçlarını göstererek ‘’Elma alsam helal olur mu’’ diye
soruyorum. Adam da bahçenin kendisinin olmadığını söylüyor. Eyvallah diyip yola
devam ediyorum, biraz yürüdükten sonra arkamdan sesleniyor elinde birkaç tane
elma ile: ‘’ Bir bardak ayran iç oğlum, için yanmıştır şimdi senin bu çantayla’’.
Bahçeye davet ediyor beni. Mustafa amca ile sohbet ediyoruz kısa bir süre, tüm
karadenizi otostopla dolaşıp kamp yaptığımı, şimdi de güzergahımın Cide olduğunu
söylüyorum. Bu güzergahın pek tekin bir yer olmadığını, dikkat etmem
gerektiğini de tembihleyerek yolcu ediyor beni. Elma, birkaç dilim köy ekmeği,
ve bahçe domateslerini de çantama zorla tıkıştırarak yoluma devam ediyorum.
İleride güzel bir yer bulup domates ile köy ekmeği yerim diye düşüne düşüne
yürüyorum. Ardından yağmur yağmaya başlıyor. Yol kenarındaki evlerden birinin
verandasına sığınıyorum. Bahçesi çok geniş, samanların üstüne atıyorum kendimi,
çantayı çıkararak oturup dinlenmeye karar veriyorum. Domatesi çantamdan çıkarıp
pantolonumda silerek bi ısırık atıyorum. Tam o sırada bir minibüs duruyor evin
önünde. Anne kız olduğunu tahmin ettiğim iki kişi iniyor minibüsten. Yaklaşık
50 metrelik patika yolu koşarak evin önüne varıyorlar, beni görünce haliyle
ikisi birden korkuyor. Hemen onlara yağmura yakalandığım için bahçelerine
sığındığımı, yağmur dinince gideceğimi söylüyorum. Zararsız olduğuma inanmış olacaklar ki, hiçbir şey demeden evlerine giriyorlar. Eve girerlerken kadının
kızıyla göz göze geliyoruz, yazmasının altında gözleri o kadar güzel parlıyordu ki
yağmurda, böyle sahnelerin sadece filmlerde olduğunu hayal ediyordum onu izlerken. Onlar
içeri girdiğinde yarım kalan domatesi mideye indiriyorum. Aradan 5 dakika geçer
geçmez kadın pencereden beni içeriye çağırıyor: ‘’ Bişeyler yiyeceğiz oğlum,
gel sen de atıştır acıkmışsındır’’. Rahatsız etmek istemediğimi söylüyorum ama
çok ısrar edince kabul etmek zorunda kalıyorum. İçeri giriyorum, camın
kenarında elinde tesbih ile bir nine oturuyor, birisini bekliyor gibi hep
uzaklara bakıyor. Yada özlüyor gibi, hiç konuşmuyor, sadece tesbih çekiyor.
Duvardaki saat, eski fotoğraflar, halılar, mobilyalar o kadar güzel ki
büyüleniyorum ben bir süre odanın içinde. Yer sofrasında kahvaltı yapıyoruz,
sofrada bir tek kuş sütü eksik, hayatımda yaptığım en güzel kahvaltı şüphesiz. O
nasıl bir baldı öyle ? Peki o patatesli yumurtaya ne demeli ? Başını hiç
kaldırmayan yazmalı kıza bakıyorum, yanakları al al olmuş utancından. O sırada yıldırım
aşkına inanmayan benim fikirlerimi bile değiştirecek, evliliği hiç düşünmeyen
benim gibi birine bile hayaller kurdurabilecek kadar güzel olduğunu görüyorum.
Onlara da kısa yol hikayemi anlatıyorum. Kahvaltı biter bitmez teşekkür ederek yolumun
uzun olduğunu söyleyip izin istiyorum. Ninenin huzur kokulu elini öpüyorum.
Aşağıya inerek çantamı, çadırımı ve matları ayarlıyorum. Tekrar teşekkür edip
yola koyuluyorum. Bir süre sonra bir araç beni alıyor, Kastomonu’ya kadar
onunla gidiyoruz. Beni otogarın kenarında bırakıyor. Daha sonra bir araçla
Devrekani, diğer bir araçla Seydiler, diğer bir araçla Ağlı’ya kadar gidiyorum.
Ağlı’da akşam oluyor. Ağlı şehir merkezini geçip (Şehir merkezi dediğim 1500
nüfuslu ufacık bir yer) bir süre daha yürüyorum. Akşam olduğu için pek gelen
giden yok, geçenler de durmuyor haliyle in midir cin midir diye düşünerek.
Yolun kenarında küçük 10 haneli bir köy görüyorum. Oraya gidip caminin
bahçesine oturuyorum. Cide’ye yanına gideceğim arkadaşı arayıp Ağlı’ya yaklaşık
2-3 km ilerideki bir köyün camisindeyim diyorum. Cide Ağlı arası 83 kilometre. Arkadaşımı beklerken konuşmasından içmiş olduğunu düşündüğüm bir adam geliyor yanıma arabasıyla. Köyün muhtarıymış, kimsin nesin diye soruyor. Akşam olduğu için yolda kaldığımı,
Cide’den arkadaşım gelene kadar burada oturup bekleyeceğimi söylüyorum.
Hiçbir şey söylemeden arabasına güç bela binip yola devam ediyor. Aradan 5
dakika geçer geçmez elektrikler gidiyor. Etraf zifiri karanlık oluyor. Ardından
2-3 tane polis arabası caminin önünü kapatıp farlarını bana doğrultuyorlar.
Ellerimi kaldırıp yere yatmam gerektiğini söylüyorlar. Kimlik kontrolü ve üzerimi
aradıktan sonra çantamdaki her şeyi yolun ortasına döküyorlar. Ardından çantayı tıka
basa toplattırıp karakola geçiyorum. Orada da sorguya çekiyorlar. Ne iş
yaptığımı, nerede çalıştığımı, nerelere gittiğimi, her şeyi detaylarıyla
soruyorlar. Daha sonra arkadaşım geliyor, ona direk karakola gelmesini
söylüyorum. Karakola geldikten sonra onu da çapraz sorguya alıyorlar. Daha
sonra zararsız olduğumuzu anladıktan sonra sohbet etmeye başlıyoruz. Uzun zaman
sonra bir olay olunca şaşırmış onlarda orda haliyle. Yemek söylüyoruz, çayları içiyoruz
üstüne de.Sohbet koyulaşıyor, paralellere küfür edip bize içini döken başkomisere katlanıyoruz bir buçuk saat boyunca. Gecenin sonunda, bizim sarhoş muhtarın caminin orda terörist
yakaladım diye millete hava atmasını duyup gülüyoruz arkadaşla. Alacağın olsun ayyaş muhtar ! Terörist he ? Daha sonra da polislerle
vedalaşıp yola koyuluyoruz. Cide’ye geliyoruz, çantaları deniz kenarındaki eve bırakıp üstümüzü değiştirdikten sonra
arkadaş hadi denize girelim diyor. Böyle bir günün üstüne deniz de ne güzel
olur lan diye düşünerek koşa koşa denize atlıyoruz. Çarşaf gibi
denize yakamoz da eklenince harikulade bi görüntü olmuş.
O sıra yazmalı kızı, yağmurdan tebessüm ederek kaçışını, gözlerini, utangaç bakışlarını, sade ayakkabılarını düşünüyorum. O da beni düşünmüş müdür acaba ? En azından o gece ?
O sıra yazmalı kızı, yağmurdan tebessüm ederek kaçışını, gözlerini, utangaç bakışlarını, sade ayakkabılarını düşünüyorum. O da beni düşünmüş müdür acaba ? En azından o gece ?
Not: Yol fotoğraflarım için bkz. İnsta: pazartesigiydimfesi